İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr

Artan sıcaklıklarla birlikte ülkemizin birçok bölgesinde anız yangını haberleri sıkça gündeme gelmektedir. Son üç gün içinde, Çanakkale/Gelibolu’da anızdan sıçrayan yangın kıvılcımları ormanlık alana sıçramış ve birkaç köy boşaltılmak zorunda kalınmıştır. Türkiye tarihin en önemli zaferinin yaşadığı bölgedeki her yangın tarihi kanıtları zarar görmesi ihtimali herkesin yüreğini ağzına getirmektedir.

21 Haziran 2024 tarihinde Diyarbakır’ın Çınar ilçesi ile Mardin’in Mazıdağı ilçesi arasında akşam saat 22.15’te hasat sonrası anız ile örtülü tarlalarda çıkan yangın, rüzgârın etkisiyle büyüyerek yerleşim yerlerine sıçramış ve 12 kişinin hayatını kaybetmesine, onlarca kişinin ise ağır ve/veya ciddi derecede yaralanmasına sebep olmuştur.

Uzun süredir Çukurova bölgesinde gördüğümüz ve her yıl yaptığımız açıklamalarla çiftçilere anızı yakmamaları gerektiğini anlattığımız “anızların yakılmaması” konusu halen ülkenin ciğerlerini yakmaya devam etmektedir. Anız yakılmasının sakıncalarını anlatımlarla yetinmeyip, çözüm önerileri ve yöntemler de sunduk. Ancak Bakanlıklar, bilim kuruluşlarının ve bilim insanlarının bütün uyarılarına rağmen anız yangınları daha fazla can kaybına ve zarara yol açmaktadır.

Anız Neden Yakılır? Anızı Yakmamak İçin Bizler ve Devlet Ne Yapılmalıdır?

Her yıl olduğu gibi bu yıl da anız yangınları Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bölgesinde “Bereketli toprakların” merkezi Diyarbakır ve Mardin’de kâbusu olmuştur. Bilinçsiz çiftçilerin, kurak geçen sıcak yaz mevsiminde buğday hasadı sonrası topraklarını işlemekten kaçınmak için yaktıkları anızdan sıçrayan ateş kıvılcımları rüzgârın etkisiyle kontrolden çıkarak ekili alanlara, ormanlara ye yerleşim yerlerini yaşanmaz hale getirdiğini sıklıkla yaşıyoruz.

Genellikle ikinci ürün yetiştiriciliği ile Haziran ayının ilk haftasında buğday hasadının ardından, çiftçiler toprak işlemeye geçmeden önce yüzeydeki anızın toprak işleme aletlerinin işlevini zayıflattığını düşündüklerinden tarlalarını yakmaktadırlar. Çiftçilerin, sadece kendi geleceklerini değil, başkalarının da evini ve canını tehlikeye attıklarının farkında olmadıkları anlaşılmaktadır. Anız yangınları, ülkemizde toprakları fakir, gübre kaynağı ithalata bağlı bir ülkede çiftçilerin sadece toprağını değil, kendi geleceğini yaktığının da farkında olmadığını göstermektedir. Yakılan araziler, kısa vadede toprak işlemeyi kolaylaştırsa da uzun vadede toprak sağlığı ve kalitesi düşeceği için verimlilik de düşmektedir. Bu durum, çiftçilerin ilerleyen yıllarda daha fazla gübre kullanmak zorunda kalmasına neden olmaktadır. Çiftçilerin çok azı bu durumun farkında olup, genelde anızı yakmanın yasak olması ve küçük bir para cezasına rağmen çiftçiler (cezayı ödeyerek) anız yakmaya devam etmektedirler. En azından Çukurova’da yaşanan ve tanıklık edilen durum bu şekildedir.

Anız Yakılmasının Önlenmesi İçin Neler Yapılmalıdır?

Kendi ellerimizle yok ettiğimiz toprağın organik madde kaynağı yanında toprakta yaşayan sayısız toprak canlıları öldürülmekte/yok edilmekte ve telafisi mümkün olmayan can-mal kaybının önlenmesi için kamu tarafından ciddi önlemler alınmalıdır. Bu yangınlar sadece birer anız yangını olmanın ötesinde, bütünlüklü bir tarım-toprak yönetimi ve çevre sorunu yaşadığımızı gösteriyor. Konu, bireysel olarak çiftçileri ilgilendirdiği kadar, ülkenin tarım ve çevre bakanlıklarının ilgi alanına da girdiğinden kamu kurumlarının da yapması gereken görevler bulunmaktadır. Öncelikle, toprak yüzeyindeki üretim artıklarını yakmadan topraklarımızın korunması için ne yapılabilir sorusunun cevabı aranmalıdır.

  1. Devlet Çiftçiye Mazot ve Ekipman Desteği Sağlamalı: Anız yakılmasını önlemek adına, çiftçilerin yasaklar yerine devlet tarafından uygulanması planlanan teşvikler ve çiftçilere konunun ciddiyetine ilişkin anlatımların yapılması daha ikna edici olacaktır. Topraktaki anızları toprakla karıştırıcı ekipmanlar açısından çiftçiye kredi desteklerinin verilmesi önemlidir. Çiftçiler için toprak işlemede karşılaştıkları en ciddi sorunların başında petrol gideri gelmektedir. Kullanılan mazotun pahalı olması, çiftçiyi kolay yoldan anız yakmaya yönlendirdiğinden, çiftçilere ucuz mazot desteği sağlanması şart ve zorunludur.
  • Toprak İşleme Yöntemi Değiştirilmeli: Buğday hasadı yapıldıktan sonra hemen toprak nemini kaybetmeden işlenmelidir. Hasat sonrası toprak yüzeyi güneş ışınlarına açık hale geldiği için nem topraktan uzaklaştığı için toprak kurmakta ve toprak kesekleri sertleştiği için işlenmesi zorlaşmaktadır. Toprak nemini koruyor iken amaca uygun olarak işlenmesi ile anızın uygun toprak işleme aletleri ile parçalanarak toprağa daha kolay karıştırılması sağlanabilir.
  • Anız Yakmak Değil, Anızı Yöneterek Toprakta Tutulması Sağlanmalı: Eğer doğrudan büyük sürüm yapılmayacaksa, yüzeyde kalan anızlar uygun mekanizasyon teknikleri ile toplanarak hayvan yemi veya altlık olarak değerlendirilebilir. Çiftçilerin buğday, mısır, mercimek ve diğer bitkilerin hasadı sonrası anızı yakmak yerine değişik tekniklerle anızları toplayıp yem olarak değerlendirilmesi ek gelir sağlayabilir. Hemen belirtelim ki, ülkemizde 1950’li yıllardan başlayan en büyük yanlışlıklardan olan; meraların traktörlerinin tarımsal alana dönüştürülmesi, kırsalda tarımı yönetecek inşaların azalması, kırsaldan kente göç sürecinin bir sonucu olarak bugün yaşanan birçok problem zaman içinde hayvanların gıda kaynağı olan samanın yurtdışından ithalatına kadar devem etmektedir. Bitkilerin anızlarını yakılmadan mekanizasyon teknolojinin geliştirdiği ekipmanlarla toplayarak saman ve diğer yemler üretilebilir. Bu bağlamda öncelikle planlamayı yapan kamunun/devletin, çiftçinin, bilim kuruluşlarının ve çiftçi birliklerinin birlikte uzun erimli yapacakları planlamalarında tarım-toprak ve anız yönetimi tarımımızın sürdürülebilirliği için gerekli.
  • Cezalar Caydırıcı Olmalı; Ancak Öncelik Çiftçilerin Farkındalığı Artırılmalı ve Araç-Gereç ve Enerji Destekleri Sağlanmalı: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın dönem dönem yayınladığı tebliğlerde anız yakanlara dekar başına idari para cezası uygulanmaktadır. Anızların orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile yerleşim alanlarında yakılması halinde bu ceza 5 kat artırılmaktadır. Her ne kadar “6831 Sayılı Orman Kanunu’na göre, ormana 4 km yakınlıkta ve ayrıca iskâna açık yerlerde anız ve ot örtüsü yakmak suçtur” deniliyorsa da yangınlar devam ediyor. Ayrıca 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 20. Maddesine dayanılarak “Bu Kanunun ek 1 inci maddesinin (c) bendine aykırı olarak anız yakanlara her dekar için yaklaşık 41 TL idari para cezası verilir” hükmü ile “Anız yakma fiilinin orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile meskûn mahallerde işlenmesi durumunda ceza beş kat artırılır” açıklaması yer almaktadır. Ancak pratikte cüzi para cezası ve alınan önlemler anız yakılmasının önüne bir türlü geçilememektedir.

Öneri:

Her yıl yaz dönemlerinde yaşanan ve ağır can ve mal kaybına neden olan anız yakılması konusunda bilimsel bir çalışmanın yapılması kaçınılmaz görülmektedir. Dün Çukurova, bugün Çanakkale, Mardin ve Diyarbakır, yarın bir başka bölgemizde anızların yakılması can-mal kaybı yanında çevresel sorunların yaşanılması daha fazla devam etmemeli. Anız yakılmasının önüne geçilmesi mümkün ve yakılmaması çiftçinin, doğanın yararına bir durumdur. Bütünlüklü bir anlayış, işbirliği ve bilimsel teknikler ve planlanma ile sorun çözülebilir. Öncelikle çiftçilere anız yakmanın kendileri oluşturduğu zarar ve kayıpları anlaşılır bir dille anlatılmalıdır. Ayrıca çevreye verdiği telafisi mümkün olmayan zararlar anlatılmalı ve anızın yasaklanmasının gerekçeleri belirtilmelidir. Ancak çiftçilerimizin ve insanımızın çıkarı çok boyutlu anlatılarak farkındalığı artırılmalıdır. En önemlisi, anızın yakılmadan toprak ile buluşması için devlet desteği ile çiftçinin çıkarının yüksek olduğu gösterilmelidir. Bilim insanları olarak bizlerin de anızın en kolay yoldan ve toprak ile buluşarak ayrışması konusunda yeni yaklaşım ve yöntemler geliştirmemiz gerekmektedir. Bu konuda Çukurova Üniversitesi ve diğer ilgili kuruluşlar öncülük ederek çözüm önerileri geliştirmeli ve inisiyatif almalıdır.

21 Haziran 2024, Adana