SSCB’nin çöküşü önemli bir kilittir. Dünya kapitalizmini bir anlamda dengede tutan baraj yıkılınca kapitalizmin atılımları büyük bir hızla küresel ölçeğe sıçradı ve karsısında ona dur diyecek güçlerin olmadığı ortamda sermaye hakiki karakterini olanaklar ölçüsünde gösterdi. Her ne kadar bazı sol(!) çevreler “neo-liberal politikalar” diyerek iyi sermayedar – kotu sermayedar ayrımı yapıp kapitalizmi aklamaya çalışsalar da, gördüğümüz, göreceklerimizin garantisidir. Etienne Balibar buna “pure capitalism”, mutlak kapitalizm diyor. Bence de öyledir. Politikalarla değil sermayenin stratejik hareketi ile karşı karşıyayız.

Bu nedenle ben herkese Komünist Manifesto’yu (en doğruya yakin çevirisi bilim ve sosyalizm yayınlarınınkidir) okumalarını tavsiye ediyorum. Günümüz, Lenin’in sosyalizm üzerine doğruluğu tartışılır görüşlerinden daha çok Marks’ın Manifesto’da, Kutsal Aile’de, Alman İdeolojisi’nde dile getirdiği görüşlerin yeniden okunmasını gerektiriyor diye düşünüyorum.

Sovyetler Birliği’nin varlığı koşullarında hem Lenin’in, hem de Lenin adına savunulan Sovyetlerin görüşleri Marks’ı gölgede bırakıyordu. İnsanlar ister istemez somut pratikleri tartışıyor ve Marks güme gidiyordu.

Şimdi, uzunca bir zamandır Marks, beni tekrar okuyun diye çığlık atıyor. Kapitalizmin insanların toplumsal yaşamlarını hem de küresel ölçekte altüst edişi o kadar şiddetli ve yoğun ki, ulus-devletler bile “ne oluyor, yetkilerimiz elden gidiyor” diye ayağa kalkıyorlar. İşte Brexit, iste Yunanistan örneği.

Ama bu kez milliyetçilik / ulusçuluk, feodaliteye meydan okuyan burjuvazinin artik devlete sahip olmak, kendi pazarını kurmak için ilerici yükselişini temsil etmiyor. Küresel kapitalizmde dünya pazarı koşullarında iyice gereksizleşen ama hala kendini koruma güdüsüyle sağa sola saldıran ulus devletlerin ve onu idare eden yerel burjuvazilerin tüm gerici reaksiyoner tavırları bugünkü milliyetçi/ulusçu feryatta yansıyor. İttifak yapmayı bırak yanında bile gözükmemek lazım.

Ulusların kendi kaderlerini tayin hakki denilen burjuva hak da ne yazık ki bu ortamın içinde ifade edilebiliyor. Hiçbir ilerici yani (uzun zamandır) kalmamıştır. Hakiki ifadesini hala millet olma uğrası veren Kurt halkı gibi mücadelelerde DEĞİL, İtalya’nın Lombardiya’sı, İspanya’nın Katalan’ı, Avrupa’nın İngiltere’si gibi, Kanada’nın Quebec’i, ABD’nin Kaliforniya’sı Texas’ı gibi zengin ulusların / bölgelerin yoksul ve sorunlu bölgelerin yükünü çekmek istememesi ve onlardan özerklik/bağımsızlık/ayrılma istemesinde buluyor. Buğunun hakiki UKTH’si nedir diye soranlara cevap,  bu örneklerde.

İslam ülkelerine gelince. Onlar yüzyıllardır sermaye birikiminin “servet” olarak korunduğu, yastık içinde, döşemenin altında tutulduğu ülkeler. Dini nedeni var. Ama küresel kapitalizm bu servetin sermayeye dönüşmesini ve Islaman finans-kapitalle (Martin Luther’in Almanya’da Calvin gibilerinin Hollanda’da yaptığına benzer sonuçlara varacak şekilde) bütünleşmesini istiyor. Bu çerçevede bir yandan çölün ortasında Dubai projesini yarattı. Bir yandan da tüm İslam âleminde küresel altyapıya uyum yapacak üstyapı değişiklikleri için bütün mekanizmaları harekete geçirdi. Arap Baharları, Büyük Ortadoğu Projesi, onun öncülü olan Irak’ın işgali, Afganistan’a saldırı vb. hepsi bu büyük vizyona hizmet ediyordu. Erdoğan da buna dahil bir projedir.

Öte yandan, küreselleşme sadece ekonomik-politik ortamda meydana gelmiyor. İnanç ve düşünce alanında da küreselleşmenin muazzam etkisi var. Bir önemli sonuç, daha önce birbirinden yalıtık yerel ortamlarda kendi kültür ve gelenekleriyle sekilenen İslami inançlara sahip insanların, bir anda kendilerini küresel ölçekli anaforun içinde bulmalarıdır. Amerikan işgalinin, bombaların, yıkımın, ABD’de RAND laboratuvarlarında (www.rand.org) tasarlanmış İslam inancı uygulamalarının (başlangıçta değilse bile sonul ürün itibarıyla Gülen, Müslüman Kardeşler gibi örnekler çoğaltılabilir) bunda büyük rolü var.

Daha 1983’lerde 50+ milyar dolar düzeyinde tahmin edilirken buğun 2 trilyon dolardan daha fazla bir varlığa hükmeden İslami Sermaye’nin ve onun İslama uygunluğunu belgelemek için ortaya çıkan muazzam Fetva Örgütleri pazarının, Al Baraka vb.nin hayatlarını ekonomik alanda sekilendirmesi;

Komünist-Rus hâkimiyetine son vermek amacıyla, ABD eliyle Kâbe’nin kutlu ailesinden Osama’nın öncülüğünde El Kaidenin kurdurulması, İslami savaşçılar “cihadcılar” diye bir topluluğun ABD, İsrail, Suudiler, Pakistan vb. eliyle o günün koşullarında Komünizmle savamsak için örgütlendirilip eğitilmesi… Afganistan’da Sovyetler yenilip savaş bitince, “devrim” yenilince, ABD’nin bu hareketlendirilen İslami savaşçı güce yeni görevler verememesi, itin kendi sahibini ısırmaya başlaması…

Bu süreç içinde her biri “askerileşmiş İslam’ın“ bu kez Politikleşmesine yoğunlaşan ve aslında İslam’ın “bir” olduğunu, “orijinal İslam’ın farklı ülkelerin, halkların farklı gelenek ve kültürlerince zehirlendiğini, kirletildiğini” ileri suren, bu nedenle “orijinale, Peygamberin Arap İslam’ına” geri dönülmesi çağrısını yapan militan İslamcı teorisyen ve örgütleyicilerin etkisini, ABD basta olmak üzere tüm Batı alemi ve modernistler küçümsediler. Selefi İslam, Vahhabi lanet böyle ayağa kalktı. Kafkasya’dan Endonezya’ya Erdoğan’dan ayak işi yapan militanına dek hepsi bu görüşten etkilendiler. Şeriat ayağa kalktı. Hem de ABD’nin verdiği muazzam askeri ve ekonomik desteğin gölgesinde.

ABD İslam ülkelerinde halkın derisinin altında gelişen bu durumu ya fark etmedi ya da önleyemedi. Kapitalizmin getirdiği yıkıntıya dalıp oradan örgüt ve devrim çıkartacak komünist idealistlerin yokluğunda, (siyaset boşluk tanımaz) İslamcı idealist savaşçılar özellikle İslam ülkeleri başta olmak üzere her yıkıntıya dalıp her bir boşluğu doldurmaya başladılar, doldurmaktalar. Suriye’de IŞİD için çarpışan Batı ülkelerinden gelmiş on binlerce gönüllü, hatta İslami sonradan öğrenmiş gençler var (son Londra teröristi böyle bir dönme). Uzunca bir sure de bu durum devam edecek görünüyor. Muazzam bir altüst oluşla karşı karşıyayız.

Erdogan da, Ergenekon’la ittifak yapana kadar bu dairede idi. Şimdi ise, bir yandan devletin, Ergenekon’un, öteki yanda Selefi akımların, IŞİD-Al Nusra gibi savaşçıların çekiştirmesi sonucunda bacakları ayrılmış durumda. Bence Erdoğan bitti ama siyasi olarak başkaları acısından henüz miyadını doldurmadı. Devletin yerleşik, seçilmemiş, kendini “devletin Bekası”na adamış kadroları, 12 Marttan, 12 Eylülden beri tam oturtamadıkları çerçeveyi hayata geçirmenin sırrını Erdoğan’la işbirliğinde buldular. Dolayısıyla ülkenin ağırlığıyla Sünni, Türk, Atatürk’ten İnönü’den çeşitli nedenlerle nefret eden, Alevilere elini vermeyen, ve hatta Türk ve Alevi olup da Kürtleri “vatana” ihanet edenler, yedikleri kaba sıçanlar olarak gören, Erdogan”ın “kıçının kili olan” kalabalık yığının desteğini alarak, normal koşullar altında bin bir nedenle hayatta geçirtemeyecekleri bir anayasa değişikliğini geçirmeye hamle yaptılar. Yolun yarısını da geçtiler. Türk-İslam sentezinin tamamlanması için 16 Nisan’da ne pahasına olursa olsun Evet oyu çıkmasını istiyorlar. Dolayısıyla HAYIR tavrını gösterenlere gerek Erdoğan”ın ağzından, gerek valiler, gerek mülki amirler gerek görünmeyen eller vb ile, OHAL’le gelen muazzam yetkilerden yararlanarak en şiddetli tavrı gösteriyorlar.

ABD’nin büyük Ortadoğu projesi bitmiştir. Reformist- Ilımlı İslam projesi “bütün yollar Muhammed’e çıkar” diyen hakiki İslamcı Şeriatçı yığınların ve entelektüel kadroların tepkisiyle yerle bir olmuştur. En azından görünür bir gelecek için. Öte yandan Türkiye’de de benzeri bir gelişme olmuş, ABD’nin Gülenci projesi de duman olmuştur ama, Ergenekon’da ifadesini bulan “tek millet tek devlet”çilerin 17 Nisan’da hangi çizgiden ilerleyeceğini Erdoğan bile bilmemektedir. İçeride müthiş bir gerilim çekişme var görünüyor. HAYIR oyları kazandığı zaman bu balon patlayacak da, içindeki asit tüm toplumun üzerine saçılacak endişesi artıyor.

Aslında İslamcı cephe de, Erdoğan”ın liderliğinde bol sıcak hava çıkartıyor. Yenildiği çok acık olan bir militan Şeriatçı projenin bekası için yırtınıyorlar. Bence Erdoğan-AKP cephesinin hakikaten panik içinde olduğunu, kendi kalıbına hapsedilmiş olduğunu görmemek olanaksız. Kazanan kim? Kazanan, galiba Ergenekon ve faşist devlet çekirdeği ya da çetesi olacak. “Evet” kazanırsa, yeni cumhurbaşkanı kim olur diye tartışma bence alttan alta başladı. MHP’li kadına bu kadar saldırı yapılması, Feyzioğlu’nun adeta secim gezileri yapması boşuna değil. Hatta Baykal bile ayağa kalktı.

Ama, nerden bakarsan bak, ülkenin o bildiğimiz eski “laik demokratik” halinin kalmadığı kalmayacağı acık. Devlet “Sünni” çoğunlukla birlikte olduğunu artık açık açık ifade ediyor. Alevileri de “madem ki devletin bekasından yanasınız o halde …” diye bir çizgiye getirme mücadelesi veriyorlar. Daha dindar, daha Türk, daha az laik, daha çok camici, daha çok emperyalistleşme yanlısı, ihracat artışından gelen paranın tadına varmış, mülklenmiş palazlanmış bir dindar burjuvazinin liderliğinde bir halk düşün. Buraya doğru gitmiyor mu işler? Kürtleri de “PKK boyunduruğundan” kurtarma(!) çabası yoğunlaşacak. Hatta PKK ile KDP arasında bir iç savaşı yükseltmek için bütün güçlerini kullanıyorlar.

Tabii bütün bu anlattıklarım, kronolojik bir yansıtma değil. Hepsi bir anda, birbirine bağlı olarak da gelişmiyor olabilir. Aynı amaçla da ortaya cıkmış olmayabilir. Ama neticede toplu olarak yaratılan etki bence bu yönde. Bunda sınıf mücadelesinin sol yanının yerle bir olmuş olmasının da büyük rolü var. Sanki birilerinin gizli elleri, ne zaman birlik olmaya kalkışsa sol kesimi bir kaç parçaya doğruyor gibi bir his var içimde.

Bu arada, bütün gelişmeler son tahlilde ekonomik refah / kriz / bunalım / çıkmaz/ emperyalistleşme başarısı vb. Gibi hususların nasıl geliştiğine de bakıyor.

Pratik sorunlar kendini hep dayatıyor, ama bizim Marks’a dönmemiz, Marks okuması yapmamız, bence her şeyden önemlidir. Tavsiyem bu yöndedir.

(*) Yazarın

-Romanya’da Karşı Devrim,

-Metal İş kolunda Birlik Sorunu ve Türk Metal’de Birlik,

-İşçi Marşları ve Halk Şarkıları adlı kitapları ve dergi  ve gazetelerde makaleleri yer almaktadır.

 

Mercan Köklü’nün yazısı Susma Gazetesi’nde 29 Mart’ta yayınlanmıştır


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.