Televizyonlardan referandum sonuçlarının yayınlanıp da sinirlerin gerildiği sırada, okuma yazması bile olmayan komşu kadın, “Marketteki bir malın raf ömrü bile en fazla üç, dört senedir! 15 sene oldu, bunların ömrü ne bitmedi gitti, yeter artık yahu” diyor.
Yurttaş böyle düşüne dursun, iktidar, bir yıla iki darbe sığdırdı. İlkinde iktidar ortağı Fethullah Gülen’e bağlı güçlerin yaptığı darbe girişimini, “Allahın lütfuyla”, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi “kontrollü darbe” ile olağanüstü hal ilan etti. Ana muhalefeti de arkasına alarak bir “Yeni Kapı Ruhu” yarattı. Darbelere karşı kesimlerden ise destek aldı. Ama kazın ayağı öyle değil tabi. KHK’larla Gülenciler değil, darbeye karşı olanlar, hak, hukuk arayanlar kapının önüne konuldu. İkinci darbeyi “Cumhuriyete” karşı Yükse Seçim Kurulu (YSK)’nun şaibeli referandumu ile yaptı. Böylece istenilen “Başkanlık Sistemi” gelmiş oldu. AKP İktidarı, yeni sistemle bakalım ömrünü ne kadar uzatacak ve işlediği günahlardan nasıl kurtulacak? Bunu da zaman gösterecek.
Referandum öncesi “Hayırcı” taraf, kendinden emin, referandumdan hayır çıkacağını hesaplıyordu. Hayır çıkması için tek yürek çalışmış, araştırmalarda hayır hep önde idi. Yalnız unutulan bir şey vardı: İktidar, referandumu devletle bütünleşerek ve devlet eliyle yapıyordu. Yani yasama gücü, yürütme gücü, emniyet ve yargı gücü ile bütünleşerek. Sonradan YSK’nun da bu gücün içerisinde olduğu anlaşıldı. Derseniz ki, geçmişte Ankara’da çöplüklerde bulunan oylar, referanduma referans olmaz mıydı? Olabilirdi tabi ki, oldu da.
YSK’nun “mühürsüz oyların geçerli sayılacağı” açıklamasına sokakta tepkiler sürüyor. Ancak CHP ve HDP’nin, YSK’nun kararına aynı saatte tepki vermemesi ve Kılıçdaroğlu’nun medyaya, başbakan ve cumhurbaşkanından sonra çıkması AKP’ye zaman kazandırmanın ötesinde sokaktaki tepkiyi frenledi. Yargının kimin elinde olduğu belli değilmiş gibi yargıdan medet ummak, muhalefete firendir, Cumhuriyetin kazanımlarının gidişine seyirci kalmaktır. “Atı alıp Üsküdar’ı geçenlerin” yanlarında götürdükleri başkanlıkla demokrasinin ruhuna fatiha okuyacakları açıkken, muhalefet partileri çaresizlik üretmeye çalışıyorlar.
Ülkede 1980den beri zorba devlet anlayışı ile hak ve hukuk mücadelesi dışına itilen demokrasinin asıl sahibi olan işçi sınıfı ve halkımız, referandumda dipten gelen dalga misali oyunda az da olsa seyirci değil, oyuncu olmak istediğini göstermiş ve üç büyük metropol kentler yanında Antalya, Diyarbakır gibi büyük illerde de “hayırları” öne geçirmiştir. İşçi sınıfımız kendisine biçilen gömleğin dar geleceğini anlamış ve kendi önderlerine de mesaj göndermiştir. Bunun yanında sınıfsal kimliğinden uzaklaştırılan ve iktidara yine arka bahçelik yaparak kendi ayağını zincirleyen bir işçi kesimi yok muydu derseniz, bunun yanıtı, vardı tabi ki. Bu kesim oylarıyla anayasada değişiklik sağlayarak devletin daha da otoriterleşmesine izin vermiş oldu. Giderek otoriterleşen devlet, OHAL yasaları yetmiyor gibi çıkaracağı şimdiden belli daha baskıcı yasalarla işçi sınıfının elindeki ekmeği her gün daha küçültecek, geçinecek kadar ücret alan işçilerse gerekçe gösterilmeden kapının önüne konulacak ve yerlerine asgari ücretli yeni işçiler alınacak. İşsizlik artacak, hak hukuk için yollara düşenlerin Kaf Dağını aşması gerekecek.
Demokrasi mücadelesine sınıfsal açıdan bakanlar, karşılaştıkları her olayı ve değişimi üretim ilişkileri ile değerlendirirler. Doğrusu budur. Referanduma da bu açıdan bakıldığında, Türk İslamcı Sentezci burjuvazi kendi çıkarları doğrultusunda, işçi sınıfının bilincini bulanık hale getirmiş, örgütsel bütünlüğünü dinsel inanç ve etnik temelde bölmüştür. Sınıf kimliğinin dışında mücadeleye zorlamıştır. “Senin dediğin işçi mi kaldı” zafiyeti içerisinde gericiliğe ve otoriterleşen devlete karşı demokrasi cephesini genişletmeye çalışanlar, işçi sınıfını dikkate almak ve ona bilinç taşımak zorundadırlar. Beğenseniz de beğenmeseniz de en örgütlü sınıf yine işçi sınıfıdır. Bunun için sınıf örgütleri ile aralarındaki yabancılaşmayı sınıf kimliği ile gidermek en doğru yol olacaktır.
Bir iktidarın raf ömrünü, karşısındaki sınıfın bilinci ve tarihsel süreci tüketir.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
