AKP iktidarı, OHAL şartlarında yaptığı 16 Nisan referandumundan aldığı güçle işçi sınıfına karşı ilk saldırısını başlatıyor. “Kıdem Tazminatı”nı fona devrederek işçinin elindeki hakları alıp sermayeye peşkeş çekecek. Bunu yaparken sınıfın tepkisini ve birliğini test etmiş olacak ve otoriter devlet yapılanmasında karşılaşabileceği zorlukları da öğrenmiş olacak.

Kıdem Tazminatının fona devredilmesinin ardından Türkiye işçi sınıfını ardı arkası kesilmeyen yeni sınavlar bekliyor. Şayet işçi sınıfı bu mücadeleyi kaybederse, siyasal İslamcı sermaye, “otoriter devlete” çok kolay geçerek emperyalist aşamaya da kolay bir adım atmış olacak. Şimdi görev, işçi sınıfının kendi elini kolunu bağlayacak yasaya izin vermemesinde.

Kıdem tazminatının fona devredilmesine karşı çıkmayan sendika ve konfederasyon yok ancak konfederasyonların bunu birlikte hareket etme yetenekleri engelleyecektir. Şu anda birlikte hareket etme eğilimi gözükmüyor olsa da “gerçek” herkesi ortak mücadelede birleştirecektir. Peki, “FON” ne içeriyor, kıdem tazminatı yoluyla işçiler neler kaybediyor?

TÜM TİS (Tüm Taşıma İşçileri Sendikası) arşivinden aldığım bilgilere göre, 1475 sayılı İş Kanununun 14. maddesine göre bir işçinin kıdem tazminatını hak edebilmesi için bir işyerinde en az bir yıl çalışması gerekiyor. Bir işçinin kendi isteği ile çıkmamış olması ve işveren tarafından haklı bir nedenle işten çıkarılmaması gibi on maddeden oluşuyor.

AKP Hükümetlerinin geri çekmek zorunda kalıp, yasalaştırmak için fırsat kolladığı taslağa göre işverenler, tıpkı işsizlik sigortası ve SGK primi gibi oluşturulan fona, kıdem tazminatı için hükümetin belirleyeceği oranda prim ödeyecek. İşçinin kıdem tazminatını bundan böyle işveren değil, fon ödeyecek ve kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğü kalmayan işveren istediği zaman işçi çıkarmaya başlayacaktır. Fonun yönetimi hükümetin elinde olacak ve nasıl değerlendirileceği, dolayısıyla akıbeti belirsiz olacak. Fondan yararlanmak ise çok ağır koşullara bağlanmak istenmektedir.

Kıdem tazminatı alabilmek için bir işçinin 15 yıl çalışması ve 3600 gün prim ödemesi gerekecektir. Bu uygulamayla bir işçi, *15 yıl çalışmayan ve 3600 gün prim ödemeyenler, *askere gidenler, *evlenip de bir yıl içinde işinden ayrılan kadın işçi, *bir yıllık kıdemi olup da işten çıkarılan işçi kıdem tazminatı alamayacak. *30 günlük brüt tutarı 14 güne indirilecek, *işçi, işveren ücret ya da ikramiye gibi ücret benzeri ödemezse, ya bu duruma katlanacak ya da işten çıkar, *emeklilik yaşını beklemek için işten ayrılan işçi kıdem tazminatı alamayacak. *İşten çıkarılma kolaylaştırıldığı için sendikalaşma büyük darbe yiyecek, *esnek, güvencesiz çalışmaya karşı direnç azalacak, tazminatın caydırıcılığı kalmayacak, *fon yönetiminde işçi eşit oyla temsil edilmeyecek. *işçinin ölümü halinde mirasçıları tazminata hak kazanacaklar.

En büyük kayıp, kayıt dışında olacak. Gerçek ücretleri çok fazla olduğu halde asgari ücretten gösterilenler şimdikinin yarısını alabilecekler. Şu anda kayıt dışı olsa bile işverenler davalarla ve SGK cezaları ile karşılaşmamak için kıdem tazminatlarını gerçek rakamlardan öderken fondan sonra işverenler, git paranı fondan al diyecekler.

AKP, 16 Nisanda kendini sağlama aldıktan sonra kıdem tazminatını fona devretmeye çalışmasına başladı. Peki, 16 Nisanda işçi sınıfının büyük çoğunluğu ne yaptı, AKP’ye destek verdi. Birçoğu şu anda gelecek yasa ile başına neler geleceğinin farkında bile değil. Eskiden 1Mayıslarda, grev zamanlarında, hak kayıplarında, fabrikalardan, maden ocaklarından çıkan işçiler ellerindeki bildirileri sokaklarda halka dağıtırlardı. Halk da onların yanlarında olurdu.

Sözü, Nazım Hikmet’in “Dünyanın En Tuhaf Mahlûku” şiirinden bir bölümle bitirelim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını, sürüye katılıveririsin hemen. Ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani. Hani şu derya içre olup, deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm, senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer. Ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak, kabahat senin, – demeğe dilim de varmıyor ama- kabahatin çoğu senin canım kardeşim!


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.