(Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir). Karl Marks.                                                                                                                                                                                                                                         

İktidar baskısı ya da iktidarın planladığı şekilde 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinin her ikisini de alarak keyif çatarken, Cumhurbaşkanı “memleketin iyi bir muhalefete ihtiyacı var” dedi ve adeta muhalefeti dizayn etmek istedi. CHP sözcüsü “Kimse bizim içişimize karışmaya kalkışmasın” diyerek yanıt verdi. Seçimi kazanacağına kesin gözüyle bakılan altılı masa ittifakı, seçimi kaybedince herkes kendi içine döndü. Kendini yeniden şekillendiriyor. Devleti kuran ve kendini Atatürkçü, milliyetçi ideolojiyle donatan yüz yıllık muhalefet partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, kendi içinde bir değişim yaşamak ve yönetimde değişikliğe hazırlanıyor. Kendini milliyetçi ve devletçiliğinin yanında Avrupa sosyal demokrasisinden de etkilenerek “Türkiye Solunu” temsil ettiğini de iddia etmiş, ancak işçi sınıfı ideolojisiyle hiçbir ilişkisi olmamıştır. Yanız CHP, işçi sınıfı desteğiyle iktidara yaklaşmış, koalisyon ortağı olmuştur.                                          Sosyalist enternasyonalle de ilişkisi kalmayan CHP, İngiliz İşçi Partisini sürekli sağa kaydıran Tony Blair gibi Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu eliyle türban ve helalleşme üzerinden sağ ideolojiye kaydırıldıkça kaydırılmıştır. Şimdi CHP içinde muhalif gruplar partide iki yönlü, yönetim kadrosunda ve siyasal yapısında değişim istediklerini belirtiyorlar.                          Partide değişime karşı bir süre ayak direyen Kemal Kılıçdaroğlu, en son çıkışta “Eğer geçmişinde para, pul ilişkileri, lekesi olmayan birisi çıkarsa ben de bu görevi bırakacağım” (Haberler.com, 23.07.2023) diyerek partilileri para ile ilişkilendirmesi, CHP tabanını üzdü ve tepkiler peş peşe geldi. CHP içindeki eleştiriler, parti yönetimi ile partilileri ilgilendirirken biz biraz değişimden bahsedelim.                  Değişimin en temel tanımı Marks tarafından yapılmış ve “Gerçekte değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” diyerek doğadaki canlı, cansız tüm varlıklarda şu ya da bu şekilde değişim yaşandığını söylemiştir. Değişimin gerçekleşme durumu üzerinde en temel bilgiyi diyalektik verir, yeter ki diyalektiğe başvurulabilsin.                         Kısa bir örnekle açıklamak gerekirse, canlı bir organizma dışardan çeşitli maddeleri vücuduna alarak parçalar, onları sindirip hem kimyasal değişime uğratır, hem beslenir. Aynı şekilde birçok canlı varlık (mikrop) vücuduna girdiği başka canlıyı zaman içinde hasta eder, ölüme sebep olur ve çürümeyi sağlar. Bir canlının doğup gelişmesi, yaşam sürmesi ve ölerek çürüyüp toprağa karışması, tekrar o topraktan bir başka canlının vücuduna girmesi tam bir değişimi yaşatmıştır.                                                                                                                                             Toplumsal yaşama gelince o da çok hızlı değişime uğrar. Toplum ekonomik, kültürel, siyasal, eğitim, bilimsel ve teknolojik alanda, değişim yaşar. Yaşamın her aşaması bir değişim aşamasıdır aslında. Değişimin itici gücü başta ekonomiyle teknoloji olurken siyaset ve eğitim en önemli itici güçtür. Son elli yılda siyasetin toplumu nasıl da hızlı bir şekilde değişime zorladığını hep birlikte yaşıyoruz. Siyaset organları da parti, dernek, sendika ve oralardaki insanlar olduğuna göre buralarda da değişim hızlanmaktadır. Doğal olarak değişimin istendiği yerde ayak direyenler de olacaktır. Hatırlatmakta yarar var, değişim hep ileriye olmaz, zaman içerisinde şartlara bağlı olarak geriye doğru, arkaik şekilde de olur. Türkiye’de dinsel topluma doğru istenen dönüşüm gibi.                                                                                                                      Siyaset alanında değişim istemek siyaset alanının temel girdilerinin bilinmesine ihtiyaç duyurur. Türkiye siyasetinin temel girdileri insan odaklı değil, usta çırak ilişkisi üzerinden para odaklı yürütülüyor olmasıdır. 1980 faşizminin baskısı bitmeden 2018’de otokratik İslamcı Burjuva yaratma üzerine baypas edilen parlamento, kendini gösterdiği şekliyle 14 Mayısta göstermelik seçimle tek adam yönetimini onaylamış oldu. Otokratik rejimlerin Almanya, İtalya İspanya örneklerini gören ve yaşayan muhalefet partileri, bu seçimde kendilerinin birer etkisiz eleman olduklarını kendileri ispatlamış oldular. Görüldüğü gibi iktidarla muhalefet yirmi küsur yıldır toplumun ileriye gitmemesi için adeta patinaj yaptırıyorlar.                                                             Paranın muktedirliğine inanan insan, tarımsal, hayvansal üretimle bilimsel teknolojik üretimden geri düşürüldükten sonra kendini paraya odaklamak durumunda kaldı. Kişisel özel mülkiyet ve parasal birikim egosu, siyasal, sosyal ve kültürel alanda bir üretimsizlik, bir boşluk yarattı. Üretimsizlik, emperyalizme göbeğinden bağlı olan olmayan politikacı tarafından ülkeyi açık pazar yaptı. Pazarda, bakkalda, AVM de ithal üründen başkası satılmaz oldu. İthal ürün siyaseti, ithal siyaset satın almaya da başladı. Bir tarafta Batıcı anamalcı siyaset erbabı tüccar, sanayici ve millici fanatik taraftarları, öbür yanda kullarını cehenneminden azad etmeyen neo Osmanlıcılık heveslisi siyasetçiler.                                                                                                                 Ana muhalefetin “düşmanımın düşmanı dostumdur kabilinden” kurduğu ittifaklar ile seçimi kazanmaları halinde parlamentoyu yeniden yetkilendireceğini ve işlevselleştireceğini, otokratik reislik yönetimine son vereceğini söylemesi, siyasal İslam iktidarın işi daha ciddiye almasını sağladı. CHP bir burjuva partisi olarak kendini yenileme özelliğine sahip bir partidir. İşçi sınıfı ve halkın partisi olmadığı halde sosyalistlerin ezici bir kısmı CHP ile dirsek temasında ona oy vermektedir. Dirsek teması faşizme karşı işbirliği üzerinedir ve doğrudur da. Fakat her siyasal parti kendi sınıfsal ilkelerine göre siyaset yaptığında başarılı olmuştur.                                   CHP’de değişim rüzgârları esmeye başlamışsa, bu rüzgârı kimse durdurmamalıdır. Doğada olduğu gibi siyasette de her saat, her saniye değişim yaşanır. Saniyelerle ölçülebilecek zaman aralıklarında üretilen düşünceler bir değişimdir ve değişim içerden olduğu kadar dışardan şartların zorlamasıyla da olur. Diyalektik olay ve değişimleri sebep sonuçlarıyla, zaman mekân ilişkisi içinde bilimsel olarak açıklamasını yapar. Diyalektik metot yardımıyla toplumun sürüklendiği girdabı, yöneticilerden bağımsız tespit etmekte yarar var.                           *”Değişim ve çürüme toplumsal yaşamın kendisinde ve tüm kurumlarında yaşanır. Siyaset de toplumsal bir kurum olarak zamana göre değişim yaşar, değişimi yaşayamayan bir siyasi hareket ve siyasi kadrolar çürümeye başlar”, bakış açısıyla yüzyıllık CHP nasıl bir değişim geçirecek? Kuruluş ilkelerine geri mi dönecek, yüz yıl geri dönmek ne kadar gerçekçi tutum olacak? Zaman gösterecek.                                                                                                                      *Değişim ihtiyacı gereksinimi seçim kazanamamanın verdiği ıstırabın, üzüntünün bir sonucu mu yoksa emperyalizme eklemlenemeyen zenginler Türkiye’sinin yaratılamaması mı? Yoksa ülke yoksullarının kurtulmasını sağlayacak politik çıkışlar yapamamak mı?                                      *Devlet kurma misyonu hazırcılığı, değişimi mi engelledi? Siyaseti sağ ideolojik hegemonyaya sıkıştırmanın diyalektik açıdan bir açıklaması olmalıdır. Kendisi özgür olmayan siyaset adamından toplumu özgürleştirmesini beklemek ne kadar gerçekçidir? 12 Eylülle beraber bir kısım sosyalistlerin CHP’ye, CHP’lilerin ANAP, DSP ve AKP’ye kaydıkları bir vakadır. Bu, yeni İslamcı sermayeye yamanmanın sebebi açıktır. Ortanın solu, diye bir siyasal akım nerede görülmüştür? CHP, sosyal demokratlığa uygun parti midir? Bunlar nitel bir değişimine yol açar mı, sosyal demokratların dünyadaki örneklerine iyi bakmak gerekiyor.                                         AKP hangi siyasal birikimin sonucudur, toplum AKP’ye kadar nasıl hazırlandı? R T Erdoğan ve yol arkadaşları Siyasal İslam’ın demokrasi anlayışını nasıl yaygınlaştırdılar. CHP genel başkanı Deniz Baykal’ın ABD ile ilişkileri ve Erdoğan’a siyaset yolunu açmasının sebebi yeniden değerlendirilmek zorundadır. Çünkü Baykal’ın dirsek temasları birçok siyasetçiye örneklik teşkil etmektedir.                                                                                                                               Bir akademisyen olan Selman Yılmaz, tez konusu olarak seçtiği “değişimin” üzerinde yaptığı araştırma ve incelemesinde, “toplumsal değişimi doğru algılayan AKP, toplumu nasıl hazırladı, görmeye çalıştık” diyor ve                                                                                                                “Toplumsal yapının bir kısmında meydana gelen değişim, o yapının bütün parçalarını etkiler. Modernleşmeyle birlikte toplumun her kademesinde hızlı değişim sürecine girildiği açıktır, yani dini anlayış ve temayüller de değişmektedir. Bugün muhafazakâr aile çocuklarının deizme sürüklendiği iddia edilmektedir.”                                                                                                 S Yılmaz, “Dini değişimle ilgili tartışmaların genel problemi, konunun bağımsız alan çalışmaları üzerinden yürütülmemesi ve değer yargıları ile yaklaşılması eldeki verileri doğru okumayı güçleştirmektedir.” Öğretmenler üzerinde yapılan bir çalışmada dini inancı, ibadet ve sosyal yaşam boyutları ölçülen öğretmenler açısından dine yönelmenin azalmadığını ortaya koymuştur. Her insan yaşadığı değişimin farkındadır. Sosyolojinin ortaya çıkardığı süreç toplumsal değişimi anlama isteğidir.” (Selman Yılmaz).                                                                  Aristotales politik adlı eserinde: Politik sistemi değiştiren devrimci ruhu ortaya çıkaran sebep, eşitsizliktir. Daha küçükler eşit olmak ister, eşitlerse daha büyük olmak ister ve ayaklanırlar” diyor. Devletin görece sağladığı adalet duygusu bozulduğunda devleti değiştirme anlamında devrim kaçınılmaz oluyor. (15.06. 2023). (Devleti kim değiştirir, siyasi örgütlenme!)           Alman sosyolog Max Veber (1864- 1920), “karizmatik liderden” bahseder. “Kişiler karizmanın varlığı gereği lidere itaat ederler. Karizma bir şahsı, sıradan insanlardan ayıran, onun doğaüstü, insanüstü, en azından özel istisnai güçlere sahip olduğunu ifade eder. Önemli olan bu özelliklerin takipçiler veya müritler tarafından nasıl algılandığıdır. Toplumsal şartların da buna hazır olması gerekir. Oysa karizma kısa zamanda değişir, din ve ekonomi ilişkisinde kapitalizmin ruhu sınırsız para kazanmaktır.                                                                                                  Dinsel yaklaşımlı araştırmasına devam eden akademisyen, gerçek değişim adresinin Marksizm olduğunun altını çiziyor ve değişim tanımlamaya çalışıyor;                                             Marksizm’e göre toplumdaki yapısal unsurlar arasındaki dengesizlik, tabakalaşma- sınıflaşma çatışması doğurmakta ve değişim bu çatışma süreçlerinin bir çıktısı olmaktadır. Çatışma toplumsal değişimin kaynağı durumunda ve her an için olduğu söylenebilir. Marks değişimi ekonomiyle üretim ilişkileri üzerinden değerlendirmiş, değişimin insanın toplumsal, siyasal ve entelektüel hayatını belirlediğini söyler. Bir cümle ile söylersek;                                         1- İnsanların varlığını belirleyen bilinçleri değil, aksine insanın toplumsal hayatı bilincini belirler. İnsan bilinci tanrı tarafından akla yerleştirilmiş ve yine tanrı tarafından idare edilen bir varlık değildir. Bireyin bilincinin gelişip gelişmemesi bulunduğu şartlara bağlıdır.           2- Her tez, bir antitezini doğurur ve yeni bir sentez oluşturur. Buna göre burjuvazi üretim biçimini kendi zıddını oluşturarak sosyalist üretim biçimine geçişi sağlayacaktır. Toplumsal zıtlıkların çatışması yeni toplumların doğuşunun habercisidir, diktatörlüklerin yıkılması her zaman demokrasinin yolunu açmıştır.                                                                                        3- Fabrika ve işyerlerinde yapılan tek düze işbölümü, bireylerin yeteneklerini geliştirmez, körelmelerine yol açar. Çünkü çeşitli iş yapan kişinin kol gücüyle birlikte akıl ve düşünce gücünü kullanması, gelişimine sebep olacaktır.                                                                               4- Maddenin içindeki iç çelişki her zaman yenileştiricidir, topluma yansıyarak değişimi sağlar.     5- İşçinin ürettiği ürün, işçinin denetiminden çıkar ve işçiye hükmeder duruma gelir. Ürün, işverenin eline geçtikten sonra onu istediği fiyata satar, kazandığı parayla işçiyi kontrol altına alacak olan silahları edinir ve gerekirse işçiye karşı kullanır.                                                               6- İşbölümü insanı makineleştirir. Makinenin başında bekleyen işçi zekâsını çalıştıracak iş yapmaması sonucu kendini makinanın parçası olarak hisseder ve mutsuz olur. Kendini robot olarak görür, duygu ve his kaybı yaşamaya başlar.                                                         7- Makinenin başında, en yakınındaki insanlarla duygusal ilişki kurmayan bir işçi yalıtık hale gelir. Başkalarının sevinçlerine, haz ve mutluluk hislerine cevap oluşturamayan birey tek başına yaşamak zorunda kalır.                                                                                                                                               8- İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar fakat karşı karşıya kaldıkları koşullar içinde yaparlar. Burjuvazi tarih yazarken işçi sınıfını nasıl dize getirmişse, benzerini de kendi yaşayacaktır.                                                                                                                                                                              9- Marks değişimi sınıfsal olarak algılar, işçi sınıfı ile burjuvazinin yer değiştireceğini söyler.    10- Toplumsal yapının insanı nasıl sınırlandırdığını Marks dinsel değerlendirmelerinde anlatır. Din, insani özün düşsel gerçekleşmesidir. İnsan gerçek dünyada kendi varlığının gereğini gerçekleştiremediği için dine sığınmaktadır. Dinsel gereksinme açlığın dışa vurumu, açlığa karşı protestodur. Böylece baskı altındaki insan için bir rahatlama alanı, kalpsiz dünyanın kalbi, ruhsuz olayların ruhu haline gelmiştir. Din bu anlamda geçici bir mutluluk ve haz veren afyondur, ilaçtır. Hâlbuki gerçek mutluluğa ulaşmak, bu sahte mutlulukların ortadan kaldırılması ile mümkün olacaktır.”                                                                                                          CHP ve aynı çizgideki modernist burjuva partilerin değişim geçirmesi, insanın mutluluğu yakalama yolunda gerçek değişim olmayacaktır. O yapısı gereği bir burjuva partisi olarak kapitalizmin önündeki engelleri temizleyecek, arkaik dinsel, faşist devlet yapılanmasına karşı reformist olabilir. Diktatörlük döneminin dinsel ve faşist yapılanmalarını modernize edebilir. Siyaset yapma özgürlüğü sağlayabilir. Gerçek değişim, burjuvazinin antitezi olan işçi sınıfının, burjuvazinin burgacından kurtulup kendi iktidarını gerçekleştirmesi olacaktır.                                                                                        


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.