Dr. Kemal Yurtbay
Bir önceki yazımızda toplumu bir arada tutan ortak değerler bağlamında milliyetçilik ve yurtseverlikten söz etmiştik. Bu yazımızda yine bu bağlamda din ve laiklik üzerinde duracağız.
Önce dinden başlayalım.
Şunu en baştan söylemeliyiz ki, dünyanın hiç bir ülkesinde dinlerin toplumları birleştirici bir rolü olmamıştır. Aksine aynı dinin farklı yorumlarıyla ortaya çıkan mezhepler, tarikatlar ve cemaatler nedeniyle tıpkı milliyetçilikte olduğu gibi toplumu ayrıştıran, kamplaştıran bir kurum haline gelmiştir.
Siyasal İslâmın hüküm sürdüğü Ortadoğu ülkelerinin içler acısı durumu ortadadır. Hem içeride, hem dışarıda farklı mezhepler, tarikatlar sürekli birbirleriyle çatışma halinde.
Bilinmelidir ki din bir doğmadır. Sorgulanamaz ve değiştirilemez kurallar manzumesidir.
Oysa sürekli gelişmekte ve değişmekte olan bir dünyada devletleri ve insan ilişkilerini binbeşyüz yıl öncesinin kurallarıyla yönetmek akla ve bilime aykırıdır.
Din siyasallaştığında sonunun nereye varacağı da kestirilemez. Ama iyiye doğru gitmeyeceği kesin. El kaide, Işit, Taliban gibi dünyayı kana bulayan İslâmi terör örgütleri siyasallaşan İslâmın ürünleri olduğu unutulmamalıdır.
Ortaçağ Avrupa’sında yaşanan din savaşları, onbinlerce aydın, sanatçı ve bilim insanının engizisyon mahkemelerinde haksız yere yargılanıp idam edilmeleri; papazların çeşitli çıkarlar karşılığında günahları bağışlamaları, hatta cennetten yerler satmaları da dinin(klisenin) siyasallaşmasının sonucudur.
Avrupa, rönesansla birlikte klisenin egemenliğine son vermiş; aklı bilimi öne çıkararak büyük buluşlara imza atan bilim insanlarını, sanatçıları ve sanat eserlerini yaratan, humaniteyi esas alan modern Avrupa’nın temellerini atmıştır.
Ne yazık ki İslâm coğrafyası hâlen bir rönesans yaratamadığı için siyasal İslâmın girdabında debelenmekte. Bilimde, sanatta ve insan hakları(en başta kadın hakları) bağlamında bir adım öteye gidememektedir.
İslâm dünyasında bu kısır döngüyü bir tek Atatürk kırmıştır.
Siyasal İslâma son verip toplum yaşamına laikliği getirerek!
Bazı art niyetliler laikliği dinsizlik olarak niteleseler de laiklik aksine bütün inançların güvencesidir. Çoğunluğun baskısına karşı azınlıkta olan inançların da koruyucusudur.
Kısaca laikliği tarif etmek gerekirse; devlet işlerinde aklın, bilimin, gelenek ve göreneklerin hakim kılınması; inançların ise tanrı ile birey arasında kalmasıdır.
Laik düzende devlet bütün inançlara eşit mesafededir. İnancından dolayı kimse farklı davranışa tabi tutulamaz.
Sonuç olarak laiklik; toplumun kardeşçe, huzur içinde yaşamasını; aklın ve bilimin ışığında ülke kalkınmasını ve toplumun refahını esas alan yegane unsurdur.
Bu nedenle laikliğin korunması yaşamsal öneme haizdir.
Bilhassa kadınlarımız için!..

sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
