İNDEPENDENT Türkçe’den alıntı:
“Doğanın çöküşü üzerine insan etkisi-Biyoçeşitlilik Krizi
Bilim insanları 6. Büyük Kitlesel Yok Oluşun içinde olduğumuzu söylüyor. Bu yok oluşu insan faaliyetlerinden kaynaklanan biyoçeşitlilik krizi olarak tarif eden uzmanlar uyarıyor:
İklim krizi biyoçeşitlilik krizi ile birlikte ele alınmalı. Fosil yakıt kullanımı ormansızlaşma, arazin kullanımındaki değişiklikler gibi insan faaliyetlerinin sonucunda yaşanan iklim değişikliği sonuçları dünyanın hemen hemen her yerinde etkisini gösteriyor.
Sıcak hava dalgaları, kuraklık, şiddetli yağışlar, yangınlar, seller, fırtınalar ve kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sayısı ve yoğunluğu giderek artıyor ve iklim krizi arttıkça biyoçeşitlilik azalıyor.
Küresel ölçekte biyoçeşitliliğin korunması için çalışmalar gerçekleştiren sivil toplum kuruluşu Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ve Londra Zooloji Derneği 2020 yılında yayınladığı “Yaşayan Gezegen Raporu”nda izledikleri canlı türlerinin popülasyonlarında %68 azalma olduğunu ortaya koydu.
Uluslararası Doğa Koruma Birliği de geçen yıl dünyada 15 türün neslinin tükendiğini ilan etti. Peki, bitki ve hayvan türlerinin kaybı ne anlama geliyor?
Biyoçeşitliliğin varlığı insanlar dahil olmak üzere yerküredeki tüm canlılık için neden önemli? Biyoçeşitliliğin kaybında insan faaliyetlerinin etkisi nedir?
Özellikle arılar, kelebekler, bazı kuş ve memeli türleri temel besin bitkilerinin çoğalmasını sağlıyor.
İnsan biyoçeşitliliği korumazsa bedelini ödeyecek, kendisi de yok olacak. Benzer yok oluş 66 milyon yıl önce yaşanmış.
Bunları kimler söylüyor?: Dr. Özge Balkız, Prof. Dr. Utku Perktaş, İTÜ öğretim üyesi Emrah Çoraman.”
Bu krizlerin bir başka alanı da GDO’LU ve hibrit ürünlerdir. Türkiye’de bazı bu tür ürünlerin 2009-2018 yılları arasında ithalatına izin verilmiştir. Bu tohum ürünler doğal ürünlere nazaran 5-8 kat fazla ürün vermekte, bolca su ve ilaç tüketimine neden olmakta ama ekildiği arazilere başka ürünlerin ekilmesini engellemekte ve su ile hava yayılmasıyla çevresine de zarar vermekteydi. Bu dönemde devlet(TMO) doğal tohum ekiminden alınan ürünleri almamış yerine ithal ve bir kez ekilen tohumlu ürünleri almıştı.
Doğanın çöküş nedenlerinden birisi ve en önemlisi ise maden çıkarmadır. Bunun en yakın örneğini Erzincan’ın İliç ilçesinde gördük. Yüzde 80’ine sahip olan ABD-Kanada ortaklı Anagold Madencilik şirketinin çalıştırdığı altın madeninde büyük bir toprak yığını kayması oldu ve altın arıtmasında kullanılıp toprakla atılan siyanür maddesi tüm bölgede zehirlenme, Fırat nehrine taşınma tehlikesi yarattı.
Bu şirketin yüzde sekseni yabancı sermayeli, kârlarının tamamı yurtdışına gidiyor, yetmemiş vergi borçları bile silinmiş!
Böylece vatanımız olan topraklar zehirleniyor, vatansız kalıyoruz, yetmiyor; tüm ekonomik değerleri alınıp gidiliyor. Sanki Türkiye sömürge devleti! Yat diyorlar yatıyoruz, kalk diyorlar kalkıyoruz; kapıkulları gibi..
Diğer ve en önemli tarafı işin toprağın altının da yaşayan gezegenin vücudu olmasıdır. Evet, Dünya yaşayan gezegense, bütünüyle bir canlı varlık değil midir? İçinde bulunan tüm varlıklar yaşayan gezegenin organları, vücudunun parçaları arı değil mi? İçindeki ve üzerindeki maddelerin bütün olarak kalması gerekmiyor mu? Gerekiyor. Yoksa zaman içinde magma tabakası ile bağlar kesilecek ve yaşayan gezegenin yaşamı tehlikeye girebilecektir. Yanardağlar çalışmayacak, Dünya içeriden ısı alamayacak, depremler olmayacaktır ve dünya ölecektir.
Bu teoriye göre maden dediğimiz maddeler olduğu yerlerinde kalmalı ve dünyanın altı ile üstü ile yaşamı sürmelidir.
Ne diyor Kuranı Kerim’deki ayette: Toprağın altını fazla karıştırmayın!.. Neden acaba?
Bizler “Evren Bilimin” ancak yüzde 2’sini öğrenmiş olmamıza rağmen her şeyi biliyor gibi davranmaktan vazgeçmeli ve “evren bilimi” öğrenmeye çalışmalıyız.

sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
