EMEK Partisi Zonguldak İl Örgütü’de yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi;

Sermayesi, tek adam yönetimi, hükümeti ve bürokratlarının; emekçiler için kolektif olarak tasarladığı kader planı; Soma Katliamı’nın üzerinden 10 yıl geçti.Hayatını kaybeden 301 maden işçisi arkadaşımızı saygıyla anıyoruz.

Soma, işçilerin sağlığı ve can güvenliğini sağlamaya yönelik en küçük uygulamanın bile “maliyet”, “hesap-kitap” konusu yapılmasının en somut örneği olarak güncelliğini korumaktadır. Nitekim AKP’li yıllarda ise 32 bin 984 işçi katledilmiştir. Bütün bu cinayetlerin ve yaralanmaların üzerine gidilmediği, üstü örtüldüğü için Soma’yı; Ermenek, Torunlar, Amasra ve son olarak Beşiktaş izlemiştir. “Soma Düzeni” yıkılmadığı sürece ne yazık ki; yeni işçi katliamları da bu sıralamaya eklenecektir.

Soma’da Ermenek’te gelmeyen adalet; Amasra’nın Beşiktaş’ın önünü açmıştır!

Soma katliamı davasında, Erdoğan hükümeti ve sermayenin adaleti kendi temsilcilerine cansiperane kalkan olmuştur. Davadan çıkan adalet değil, sermaye işbirlikçiliğidir. Karar, sadece 301 emekçiye ve onların ailelerine değil, Türkiye işçi sınıfına karşı hukuk görüntüsünde işlenmiş bir suçtur.

Tıpkı Soma Katliamında olduğu gibi Beşiktaş’ta 29 işçinin öldüğü yangında, aydınlatmalarının çalışmadığı, yönlendirme levhalarının olmadığı, söndürme sistemi ve yangın dolaplarının çalışmadığı tespit edilmiştir.

Kamu kurumlarının sorumluluğunu yok sayan, maden şirketin sahiplerinin suçunu hafifleten yargılama süreci sonunda sorumlulara adeta göstermelik cezalar verilmiş, iktidar tarafından çıkarılan infaz indirimleriyle de sorumlular, suçlular ve katiller neredeyse hapis bile yatmadan serbest kalmıştır.

Yeni katliamlara davetiye çıkartan cezasızlık pratiğinden derhal vazgeçilmeli ve işçi cinayetlerinde ve yaralanmalarında cezalar ağırlaştırılmalıdır.

Katiller koruma zırhına alınıp, ödül gibi cezalar verildi!

Can Atalay, Selçuk Kozağaçlı gibi maden işçilerini savunan avukatlar cezaevlerine gönderilmişlerdir. Madenci avukatları Can Atalay ve Selçuk Kozağaçlı derhal serbest bırakılmalıdır.

Özelleştirme ve taşeron çalışma; işçilerin sağlığına da güvenliğine de zararlıdır!

Soma’da olduğu gibi Türkiye’deki tüm madenlerde; kurulan hadi hadi düzeni, üretim zorlamaları ve emek yağması üzerine kurulu olan özelleştirme ve taşeronluk; tek adam yönetimi için sömürüyü derinleştirmenin bir aracı haline gelmiştir.

Soma’da bilirkişiler de katliamın temel nedeni olarak yönetimsel tercihlerle ortaya çıkan üretim zorlaması ve altyapı yatırımları yapılmadan işçilerin çalışmak zorunda bırakıldığı koşulları ortaya koymuştu. Özelleştirme süreçleri, denetim mekanizmasının devreden çıkarılması ve ardından istihdam yapısının değiştirilmesiyle güvencesiz ve esnek çalışma biçimlerinde artış yaşandı.

Özelleştirmelerin ardından işçi sağlığı ve güvenliği uygulamalarında da sermayeden yana ve işçiyi değil iş sürekliliğini önceleyen değişimler yaşandı. Özelleştirilen iş yerlerinde özel sektör işverenlerinin, maliyetlerini azaltmak için işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaktan kaçınmaları, gerekli iş güvenliği mühendisi ve iş yeri hekimini çalıştırmamaları dolayısıyla hastalık, yaralanma ve ölüm riskleri de artmıştır.

Katliamın ardından Soma’da yeni maden ocakları açılmaya ve ilçe dışarıdan göç almaya devam etti. Türkiye Kömür İşletmeleri Müdürlüğü (TKİ) ilçede yeni maden sahalarını ihaleye açarken bir yandan da kendi işletmesindeki ocakları özelleştirmeye devam etti. Katliamın ardından geçen 10 yılda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 132 Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu yayınladı. Bu raporların 53’ü için ise “ÇED gerekli değil” kararı verildi.

İşçiler, sendikalar, meslek örgütleri ve uzmanların itiraz ve önerileri doğrultusunda yasa yeniden düzenlenmelidir!

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işçi sağlığı ve güvenliği; insan ve halk sağlığı açısından bir hak olmaktan çıkarılarak hizmet sunumu ve piyasalaşmaya terk edildi. İşçi sağlığı ve güvenliği alınıp satılabilir bir meta değildir! Yasa öncesi iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimlerinin eğitimi ve kontrolü TMMOB ve TTB’deyken, 6331 sayılı Yasa bu alanı ortak sağlık ve güvenlik birimleri (OSGB) aracılığıyla piyasaya açtı. Yasayla birlikte eğitim ve kontrol TMMOB ve TTB’den alındı, yasa öncesi patronlar, kendi bünyesinde kadrolu şekilde iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi çalıştırmak zorundayken, yasa sonrası bu hizmet taşeronlaştırılmış oldu. 2012’de AKP tarafından hayata geçirilen bu sistem, işçi sağlığı ve iş güvenliğini piyasa koşullarına ve başka bir işveren olan OSGB sahiplerinin inisiyatifine bırakmıştır.

İşçiler, sendikalar, meslek örgütleri ve uzmanların itiraz ve önerileri doğrultusunda yasa yeniden düzenlenmelidir.

Gerçek bir denetim için birleşelim!

Tek adam yönetimi ve sermaye güçleri, Orta Vadeli Program ve 12. Kalkınma Planı çerçevesinde uyguladıkları sömürü ve baskı politikalarını saldırganlık dozunu artırarak sürdürüyor.

Ucuz emek gücüne dayalı yoğun sömürü, yeni hak gaspları, vergiler ve zamlarla yerli-yabancı tekellerin yüksek kar ve rantlarını garanti altına almak için izlenen “acı reçete-kemer sıkma” programından vazgeçilmeyeceği Erdoğan-Şimşek öncülüğünde, sermaye ve iktidar cephesi sözcüleri tarafından her vesileyle dile getiriliyor.

Bugün emek sürecinin kapitalist denetimi, işçi sağlığı ve güvenliği için gereken harcamaları kısarken; üretimi ve verimliliği artırarak daha fazla kâr elde etmek üzerine kuruludur. İşçilerin canına kasteden Soma düzeni, işçiler üzerindeki baskı ve sömürünün yoğunlaştırılmasının hesabını yapmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerçek anlamda sağlanması ve daha iyi çalışma koşulları için işçiler, emek süreci üzerinde doğrudan denetim sağlayarak, can güvenliklerini, sağlıklarını ve geleceklerini kendi ellerine almalıdır!

İşyeri komiteleri yoluyla üretimin her aşamasında denetim yapma, söz ve karar sahibi olmalıdır!

İnsan onuruna yaraşır çalışma koşulları, iş cinayetlerinin son bulması ve gerçek bir işçi denetimi için birleşelim, mücadele edelim!