29-30 Nisan 2024 tarihleri arasında Torino’da düzenlenen G7 İklim, Enerji ve Çevre Bakanları Toplantısı, Paris İklim Anlaşması ve COP28 kararlarına uygun olarak iklim eyleminde atılması beklenen adımlar açısından önemli bir toplantı oldu. Etkisi (karbon yakalama ve depolama gibi tekniklerle) azaltılmamış (unabated) kömürle işletilen santrallerin 2035 itibariyle faaliyetlerinin sonlandırılması kararının üzerinde, zorlu geçen ilk müzakerelerin ardından uzlaşma sağlandı. Dikkat çeken bu karar iklim eyleminde önemli bir adım olsa da fosil yakıtlardan tamamen çıkılması gibi daha cesur ve kendinden emin adımlar bekleyen çevrecilerce eleştirildi. 


ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, Japonya, İtalya ve Kanada’dan oluşan G7 ülkelerinin iklim, enerji ve çevre konularından sorumlu bakanları yıllık toplantılarını gerçekleştirmek üzere 29-30 Nisan 2024 tarihlerinde, İtalya’nın kuzeyinde yer alan ve İtalyan otomobil endüstrisinin en önemli şehirlerinden olan Torino’da bir araya geldi. Toplantıda iklim kriziyle mücadele yolunda önemli olan, doğal kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılmasından plastik kirliliğinin önüne geçilmesine; döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliğinden gelişmekte olan ülkelerin temiz enerjiye ulaşabilmelerine ve enerji dönüşümlerini desteklemeye dek pek çok konuda tartışmalar yürütüldü ve kararlar alındı. İklim krizinde gereken adımların atılması yolunda yaşanacak her gecikmenin, gezegen ve insanlık için oluşturduğu tehdidin bilincinde olarak alınan bu kararlardan en dikkat çekeni ise kömürden çıkışa ilişkin madde oldu.

“Enerji Sistemlerini Karbondan Arındırma”

Kömür, özellikle Sanayi Devrimi ardından dünyanın giderek artan enerji ihtiyacını karşılayan birincil yakıt olarak kullanılageldi. 20’nci Yüzyıl ile birlikte petrol, doğal gaz ve sonrasında nükleer, enerji üretim teknolojilerini şekillendirse de günümüzde dâhi kömürün enerji üretimindeki payı yadsınamayacak derecede yüksek. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre, dünyada üretilen elektriğin üçte birinden fazlası kömür kullanılarak elde ediliyor. En karbon-yoğun fosil yakıt olarak kömür yalnızca elektrik üretiminde de kullanılmıyor. Kömürün enerji üretimindeki yerini yavaş yavaş farklı yakıtların ve sistemlerin almaya başladığı belirtilse de yeni teknolojiler yaygın olarak kullanılabilir hâle gelene dek kömürün, demir-çelik sanayiindeki mühim rolünü korumaya devam edeceği yine IEA tarafından ifade ediliyor.

Yeni teknolojiler ve enerji üretim sistemleri geleceğin dünyasını şekillendirecek ancak mevcuttaki kömüre dayalı sistemlerin ve tesislerin dönüşmesi kayda değer bir zaman alacak. Bu süreci mümkün olduğunca kısaltmak ise 2016 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması’nda ve son BM İklim Değişikliği Konferansı olan COP28 kararlarında ifade edilen küresel sıcaklık artışını ortalama 1,5°C’de tutma hedefine ulaşabilmek için hayati bir önem taşıyor. G7 ülkelerince kömüre ilişkin alınan karar bu bağlamda değerlendirilmeli.

G7 İklim, Enerji ve Çevre Bakanları Toplantısı’nda kömürle ilgili alınan karar, “Enerji üretiminde etkisi (karbon yakalama ve depolama gibi tekniklerle) azaltılmamış (unabated) kömürden çıkış için çabalara hız verilmesi ve enerji sistemlerinin karbondan arındırılması” alt başlığı altında toplantı tebliğinde yer alıyor. İlgili madde, G7 ülkelerinin enerji bağlantılı karbondioksit emisyonlarının ve kömür talebinin 2023 yılında en düşük seviyeyi gördüğünü belirterek ve bundan duyulan memnuniyeti ifade ederek başlıyor. Maddenin devamında Paris İklim Anlaşması hedeflerini tutturmak yolunda IEA’nın “Net-sıfır Yol Haritası” raporunda sunulduğu üzere, etkisi azaltılmamış kömür kullanımına, gelişmiş ülkelerde 2030’lu yıllarda; dünyanın geri kalanında ise en geç 2040’lı yıllarda son verilmesi gerektiği bulgusunun altı çiziliyor. Buna istinaden, 2023 G7 Liderler Zirvesi’nde uzlaşıldığı üzere dünyadaki tüm ülkeler ve ortaklar, etkisi azaltılmamış kömürle işleyen santrallerin yenilerinin inşasına izin vermemeye davet ediliyor. IEA’dan 2025 yılında bu yönde atılan küresel adımları raporlaması istenirken, G7’nin bu yöndeki taahhütleri şu şekilde sıralanıyor:

  • 2030’lu yılların ortasında ya da ülkelerin net-sıfır planlarıyla uyumlu bir biçimde küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlama hedefine uyumlu bir zamansal planda mevcuttaki etkisi azaltılmamış kömürle işletilen santrallerdeki üretime son verilmesi;
  • Bu süreçte, etkisi azaltılmamış kömürden elde edilen enerjinin pastadaki payının, küresel sıcaklık artışını 1,5°C’de tutma hedefine uygun şekilde, mümkün olduğunca azaltılması;
  • Sonraki ulusal katkı beyanları oluşturulurken ve uygulanırken, buradaki hedeflere uygun, somut ve vakitlice adımlar atılması;
  • Ülkeler ve finans sektörü de dâhil olmak üzere uluslararası ortaklar arasında etkisi azaltılmamış kömürle işleyen santrallere izin verilmesinin sonlandırılmasına yönelik iş birliğinin artırılması;
  • Özel sektördeki finans kurumlarına, etkisi azaltılmamış kömür enerjisinden uzaklaşılması ve yenilerinin desteklenmemesi konusunda hükümetlerle ortak çalışmaya devam etmelerine yönelik çağrı yapılması.

Değerlendirme

Enerji sektöründe etkisi azaltılmamış kömürden çıkılması kararına yönelik yürütülen müzakerelerin ilk aşamasında ABD, Almanya ve Japonya’nın atılacak adıma çekimser kaldığı görüldü. Özellikle hâlihazırda kömürden çıkış planı bulunmayan ve enerji ihtiyacının %25’lik bir kısmını kömürden karşılayan Japonya için bu gibi bir kararın altına imza atmak, önümüzdeki yıllarda yoğun ve hızlıca tamamlanması gereken bir dönüşüm projesini de üstlenmek anlamına geliyor. ABD, Almanya ve AB içinse, mevcut planlamalarda işaret edilen çıkış tarihlerini, birkaç sene öne çekmek manasına gelen 2035 kararı, dünyanın en gelişmiş ekonomilerince atılmış olması bakımından emsal teşkil edebilir. Diğer ülkeler tarafından da konunun daha ciddiyetle ele alınması ve mevcut çalışmalara ivme verilmesi potansiyeli göz önüne alındığında, kararın ciddi bir önemi haiz olduğu ifade edilebilir.

Küresel iklim krizini durdurmak/etkilerini sınırlandırmak için yapılabilecekler için zaman her geçen gün daralırken, yukarıda tartışılan etkisi azaltılmamış kömürden çıkılması ve benzeri kararlar önemli olsa da bu gibi kararların ne denli cüretkâr olduğu ve yeterlilikleri sorgulanıyor. Örneğin, karbon yakalama ve depolama gibi teknikler ile işletilen (abated) kömürlü santrallere ilişkin herhangi bir kısıtlama öngörülmemesi, fosil yakıtlardan tamamen çıkılması kararının geciktirilmesi olarak da okunuyor. Ek olarak, kömürden çıkış planının ortaya konduğu maddede, son tarih olarak belirtilen 2035’in ardından gelen “…ya da ülkelerin net-sıfır planlarıyla uyumlu bir biçimde küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlama hedefine uyumlu bir zamansal planda” ibaresi, 2035 hedefine ulaşmak için çabaları ve çalışmaları yavaşlatabilecek bir boşluk olarak değerlendiriliyor.

2023 senesinin aralık ayında gerçekleştirilen COP28 BM İklim Değişikliği Konferansı’nda fosil yakıtlardan “uzaklaşılması” kararı çıkmıştı. Bu ifade de fosil yakıtların azaltılması ya da fosil yakıtlardan tamamen çıkılması gibi ibareler beklenirken muğlak bulunarak, netlik ve kararlı adımlar gereken bir zaman için yetersiz olarak tanımlanmıştı. Yine de ilki 1995 yılında Berlin’de düzenlenmiş olan bu konferanslardan ilk kez “fosil yakıtlar” tabirinin açıkça ve doğrudan kullanıldığı bir sonuç belgesi çıkmış olması gerçeğiyle birlikte ele alındığında, “fosil yakıtlardan uzaklaşılması” maddesi, COP28’i iklim eylemi tarihinde oldukça önemli bir toplantı hâline getirmişti. G7 ülkelerinin ilgili bakanlarının almış oldukları kömürden çıkış kararı da bu çerçevede değerlendirilebilir.

Tüm üretim ve tüketim süreçlerini derinden etkileyecek ve dönüştürecek bir değişim ve dönüşümü gerçekleştirmenin çok da kolay olmadığı kabulüyle, atılan adımlar pek tabii takdir edilebilir. Bunun birlikte, şu an alınan kararların çok da uzak olmaması gereken bir gelecekte alınacak yeni ve cesur tedbirlerle desteklenmesiyle ancak 1,5°C hedefine tutunulabileceği gözden kaçırılmamalı. 

Tunç İbrahim Ceylan, İKV Uzman Yardımcısı