“Ya insanda yürek dediğin taştan olacak,
yahut da dehşetli namuslu olacak yüreğin.
Kâzım’ınki taştan değildi çok şükür,
fakat namuslu.
Ne malûm? dersen:
Dövüştü pir aşkına,
yaralandı birkaç kere
ve saire.
Ve kavga bittiği zaman
ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman.
Kavgadan önce Kartal’da bahçivandı,
kavgadan sonra Kartal’da bahçivan…”
Nazım Hikmet’in, “Kuvayi Milliye” isimli şiirinden “Kartallı Kazım’ın Hikayesi” başlıklı son bölümünü okurken aklıma gelen ilk isim Zonguldak kentinin iyi tanıdığı benimde bebekliğinden tanıdığım “Belediye Temizlik İşçisi Abdurrahman” dır. Kısaca “çöpcü” demek işinin daha iyi anlaşılmasını sağlasa da kişisel olarak ben onuruma yediremediğim için çöpçü tanımlamasını kullanmadım. Gerçi çöpçü olarak tanımlasam da Abdurrahman bunu hiç umursamaz; Abdurrrahman kendini çöpçü olarak tanımlıyor ve işini severek yapıyor. İşinden aldığı parayı paylaşmayı da seviyor. Abdurrahman Yılmaz başlıklı bağış haberleriyle sık sık karşılaşıyoruz.
Abdurrahman Yılmaz 1968 doğumludur. Babası Kibar Amca, annesi ve ağabeyi Bedri ile ailece iyi dostluğumuz vardır. Yakın komşu sayılırdık. Kibar amca EKİ’den emekli olunca inşaat ve mezar kazı işinde çalıştı. Apdurrahman’da sürekli babasının yanında çalışıyordu. Ölesiye ve hiç bir karşılık beklemeden CHP’liydiler.
Abdurrahman her seçimde CHP yi destekledi. Öyle kuru gürültüye papuç bırakmayacak kadar da sosyal kültüre sahip, dürüst ve iyi insandır. Konuştukları doğruluk ve samimiyet taşır. Ekmeğini bilek gücüyle kazandığı için başı dik ve kaygı taşıyacak bir yaşamı yoktur. Yaptığı iş için ücret sıkıntısı hiç yaşamadı. Çünkü kalender birisiydi. Ne verirlerse kabul ederdi. Öncelikle kontürlü telefonuna yükleme yapar, sonrada sigarasını alırdı. Belki de telefonunda bini aşkın insan kayıtlıydı.
Son Yerel Yönetimler seçiminden bir kaç ay önce Abdurrahman’a “seçim sonucu ne olabilir?” diyerek sordum. “Şimdilik atbaşı ama CHP seçimi alacak” cevabını verdi. Ben pek rahat olmasam bile CHP yi desteklediğim için bu fikrine inanmış gibi davrandım. Hoşuma gitti Abdurrahman. Hem AKP’li belediye de temizlik işlerinde çalışacaksın, hem de CHP’yi savunacaksın.
Seçim bazen atbaşı, bazen de AKP nin veya CHP nin lehine gidiyordu. Zemin kaygan ve oylar oynaktı. Ekonomi dibine kadar batmış olmasına rağmen burjuvazi ve devlet bürokrasisi, 23 yıldan beri oldukca iyi bir soygun düzenine sahiptiler, mutluydular. Sendikacılar ve sendikalı işçilerde mutluydular. Devlet, onların oturduğu minderi daima serin tutmuştur. Asgari ücretle çalışanlar da şu veya bu şekilde kendilerini ayakta tutabiliyorlardı. Beslenme yetersizliğinden muzdarip olsalar bile, sermaye onları ara zamlarla destekleyerek sistemin yürümesini sağlıyordu.
Asıl sorun emeklilerde yatıyordu. Seçimden bir kaç ay öncesine kadar aç kalmasalar da kötü beslenmeyi hissediyorlardı. Özellikle Başkanlık seçiminden sonra, fileler pazardan boş geliyor, marketlerde herşey el yakıyordu. Beslenme yetersizliği yaşlı bedenlerinde fazla şekilde hissediliyordu. Ama yinede tevekküldüler. Camilerin önünde namaz aralarını geçirip öğlen, ikindi ve akşam namazına kadar kalıyorlardı. Önceleri; Tayyipciler bunlara ağız açtırmıyor Tayyip’in büyüklüğünden, Allah ve Kuran’dan emir aldığını fısıldıyorlardı. Öyle ya neredeyse Mehdi ilan edeceklerdi. Emekliler sesizce bekliyorlar, Tayyip Bey’e güveniyorlardı. Çünkü son zamanlarda Tayyip Bey onları okşar vaziyette yeterli veya yetersiz olsada bir miktar zam yapıyordu. Onlarda Tayyip Bey’e ve devlete “Allah zeval vermesin” diye dua ediyorlar, umutla son anda süpriz zammı bekliyorlardı. Tayyip Bey hep öyle yapardı. İnsana, “önce eşeğini kaybettirir, sonra da buldururdu.”
Seçime on gün kala umutlarda bir sönümleme, bir hafta kala da yavaş yavaş bir kıpırdanma başladı. Olayın seyri değişiyor, emeklilerin umutlarında ki sönüş hızlanıyordu. Seçime dört gün kala; “emekli tsunamisi” başlamıştı. Bu, ne emekli sendikalarının ne de CHP’nin bir başarısıydı. Sadece Tayyip Bey’e emeklilerin bir ikazıydı. Bu tepki oyları, diğer muhalefet partilerine pek yansımadı. Bütün tepki oylarının CHP’ye gitmesinin nedeni, darbenin en ağır şekilde oradan vurulacağı düşüncesiydi. Öyle de oldu.
Caddede işini yapan Abdurrahmanı gördüm. O seçim tahminlerinde çok iyi ve isabetliydi. Çünkü halkın içinden birisiydi ve işide halkın içindeydi. O’na; “Ne oluyor Abdurrahman?” diye seslendim. Hiç duraksamadan; “Koptu geliyor Abi” diye cevapladı. Durumu kesin olarak “iki kelimeyle” anlatmıştı.
CHP’nin seçimi alacağı belli olmuştu ama kimse o kadar fark atılacağını tahmin edememişti. Ama bu oylar “tsunami” gibiydi, deniz gibi kabarır vuracağı yere vurur, sonra da kendi mecrasına dönerdi.
Sonuç olarak, dağılmış ve hımbıl bir yapıya sahip il ve ilçe örgütünün başına hem bir talih kuşu hem de hiç beklemedikleri proplemler konmuştu.
Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz sanki gökten bir öküz ölüsü düşmüş gibi, herkes bir pay peşine düştü. Kimisi aslan, kimisi sırtlan payı istiyordu. Sonra çakallar, tilkiler, akbabalar, porsuklar gibi bir sürü seçim kahramanı ortaya çıktı. O, olmasa seçim gitmişmiş, yok efendim, merkez ilçe hainmiş, seçimi o kurtarmış, yok efendim il başkanı sayılan sevilen adamış, merkez ilçeyi görevden almalıymış. Herkes duysunmuş, şu parkın ihalesi şimdiden onunmuş. Danışman adayı seçim kazanılsın diye bayağı para toplamış, danışman seçimi zafere taşımış! O nedenle danışman adayımız onurumuzdur vb. gibi, zırvalamalar veya hırlamalarla emeklinin verdiği oyları sahiplenmeye çalıştılar.
Biz bu davranışı litaratürde “azınlık kümesi” olarak isimlendiriyoruz. Özellikle toplum dışı kalmış ama kendini merkezde sanan vahşi hayvanlar gibi aslan payı istiyorlar. Tabii ki, seçilen belediye başkanının konumunu da zayıflatıyorlar. Bir kaç ay sonra belediye başkanı aynaya baktığı zaman; benim seçmenlerden oy isterken söylediğim; “dürüst” insanı mı görecek? Yoksa bir kaçtane zırtaboza, dallamaya veya hiç bir itibar sahibi olmayan insanlara yenildiğinin ezikliğini mi görecek. Yani, Abdurrahman ile Zonguldakta teke tek bir adaylık yarışında Abdurrahman’ın onda biri kadar oy alamayacak kişiler, emeklinin oyunu peşkeş mi çekecek.
Zonguldak’ta CHP’nin milletvekillerinin il, ilçe başkanlarının ve belediye başkan adayının önemli bir başarısının olmadığı bir oy akışının, kendi mecrasına döndüğünü unutmayın. CHP Genel Başkanını “erken seçim” için gaza getirmeyin. Özgür Özel, Tayyip Bey’in yanına gittiği an seçimi kaybettiniz. Araştırmalar böyle söylüyor.
Seçimler kaybedildiği zaman Abdurrahman saygın bir kişilikle yine temizlik işçisi olarak kalır ama sizler için iyi konuşmazlar.
Erol Çatma / 0 531 672 86 15

sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
