4 Haziran /Yusuf Zamir

Sermaye, değişmez sermaye ve değişken sermaye diye iki bölümden oluşur.

Sermayenin değişmez bölümüyle üretim araçları, yani emek araçları ve emek nesneleri satın alınır. Emek araçlarındaki değer, emek araçları üretim sürecinde ne kadar yıpranırsa o kadarıyla metaya geçer, yıpranmadığı kadarıyla emek araçlarında kalır. Emek nesneleri ise üretim sürecinde tamamen tüketilir, dolayısıyla emek nesnelerindeki değerin tamamı metaya geçer. Sermayenin üretim araçlarına yatırılan bölümünün değeri üretim sürecinden hiç değişmeden çıktığı için, sermayenin bu bölümüne değişmez sermaye (c) denir.

Sermayenin değişken bölümüyle işgücü metası satın alınır. işgücü işçinin emek sarf etme kapasitesi demektir. işgücü, sıradan bir meta değil, fakat artı-değer üretme kapasitesi olan özel bir metadır.

Sermayenin satın aldığı işgücü, üretim sürecinde kendinden daha büyük bir değer üretir. Böylece, sermayenin ücretlere ayrılan bölümünün temsil ettiği değer, üretim sürecinin sonunda büyümüş olarak çıkar. Onun için sermayenin işçi ücretlerine ayrılan bölümüne değişken sermaye (v) denir. Sermayenin bütününe (C) dersek, sermayenin formülü C=c+v olur.

İşçi, işgücünün karşılığı olarak aldığı değeri, iş gününün gerekli emek zamanı denen bölümünde yeniden üretir. İş gününün geriye kalan bölümüne, artı-emek zamanı denir. İşçinin bu bölümde ürettiği değere artı-değer (s) denir. Artı-değer, işçinin üretim sürecinde yarattığı toplam değer ile kapitalistin işçiye ücret olarak ödediğinin arasındaki farktır. Kârın kaynağı artı-değerdir.

Üretilen metanın pazarda satılmasıyla realize edilen artı-değerin başlangıçta yatırılan sermayeye yüzde olarak oranına kâr oranı (p’) denir:

s s

p’ = ——- x 100 ya da p’ = ——— x 100.

C c+v

Belli bir malı üreten işletmelerin sermaye bileşimleri, teknolojik durumları, dolayısıyla emek üretkenlikleri birbirlerinden farklıdır. Bundan ötürü, her işletmenin ürettiği malın birim başına içerdiği emek miktarı ötekilerden farklıdır.

Bir mal, ileri teknolojiyle üretilirse toplumsal olarak gereken ortalama emek miktarının altındaki bir miktarla üretilir. Aynı mal, geri teknolojiyle üretilirse toplumsal olarak gereken ortalama emek miktarının üstündeki bir miktarla üretilir. Fakat, içinde farklı miktarlarda emek cisimleşen bu mallar, pazardaki rekabetten ötürü aynı fiyattan satılır. Böylece, geri teknolojili üretim birimlerinde el konulan artı-değerin bir bölümü, ekstra kâr biçimine dönüşerek, ileri teknolojili üretim yapan sermayeye aktarılmış olur.

İleri teknolojili sermaye geri teknolojili sermayeyi sömürmez. Her ikisi de beraberce işçiyi sömürür. Ama geri teknolojili sermaye, el koyduğu ama henüz realize edemediği artı-değerin bir bölümünü, mallar aynı fiyattan satıldığı için, pazarda ileri teknolojili sermayeye kaptırır. Böylece üretkenliği yüksek olan sermayenin kâr oranı yükselir, üretkenliği düşük olan sermayenin kâr oranı düşer. Rekabette alta düşen sermaye için tehlike çanları çalmaya başlar, rakiplerinin üretkenlik düzeyini yakalama gayretiyle teknolojik yatırıma yönelir. Rekabet, böylece teknolojik ilerlemeyi kışkırtır.

***

Sermayenin artı-değer miktarını büyütmesinin iki yolu vardır: Birincisi ve tarihsel olarak önce geleni, mutlak artı-değer üretimini artırma yoludur. İkincisi ve tarihsel olarak daha sonra ağırlık kazananı, nispi artı-değer üretimini artırma yoludur.

Mutlak artı-değer üretimi, basitçe, iş gününü uzatmak suretiyle artırılır. Mutlak artı-değer üretimi, iş gününü uzatmadan ama işçiyi daha yoğun çalışmaya zorlayarak da artırılır.

Kapitalistler, ücretleri asgariye düşürmeye ve iş gününü azamiye çıkarmaya çalışırlar. İşçiler de karşıt yönde baskı yaparlar. Bu iki sınıf arasındaki mücadele, böylece, ücretlerin düzeyini ve iş gününün süresini belirler.

İş günü süresinin uzun mücadeleler sonunda belli normlara oturması, mutlak artı-değer üretimini artırma yöntemini sınırlamıştır. Bu durum, nispi artı-değer üretimini artırma yöntemini öne çıkarmıştır.

Nispi artı-değer üretimini artırma yöntemi, daha gelişkin teknoloji kullanımı sayesinde emek üretkenliğini artırmaya dayanır. İş gününün süresi değişmeksizin emek üretkenliği artınca, gerekli emek zamanının iş günündeki payı kısalır, artı-emek zamanının payı uzar. İş gününe nispetle artı-emek zamanı uzadıkça, artı-değer miktarı da artar. Sermaye birikiminin dayandığı asıl temel, nispi artı-değer miktarını artırmaktadır.

Nispi artı-değer miktarının artması, aynı zamanda, kâr oranındaki düşme eğiliminin gerçek sırrıdır. Şöyle ki:

Makineler, robotlar, kullanılan hammaddeler, yani evvelki üretim süreçlerinden şimdiki üretim süreçlerine intikal eden ölü emekler, yeni değer yaratmaz. Yeni değer kitlelerini, şimdiki üretim süreçlerine katılan canlı emek yaratır. İşçi, bir iş gününün gerekli emek zamanında ücretinin karşılığı olan değeri, artı-emek zamanında da sermayenin el koyduğu artı-değeri üretir. Kısacası, artı-değerin tek kaynağı canlı emektir.

Öteki faktörleri sabit tutarsak, ileri teknoloji kullanımıyla emeğin üretkenliği arttıkça, işçi başına artı-emek zamanı artsa da, işçilerin toplam sayısı azalacağı için toplam artı-emek zamanı azalır. Azalan toplam artı-emek zamanında üretilen artı-değer miktarı da azalır. Kâr, işçinin artı-emek zamanında ürettiği artı-değer miktarına dayanır. Artı-değer üretiminin yatırılan sermayeye göre azalışı, zaman içinde, kâr oranının düşme eğilimini ortaya çıkarır.

Kapitalizmde kâr oranının düşüşüne karşı duran işleyişler de vardır. Kâr oranının düşüşü, karşı işleyişlerden ötürü, ancak uzun vadede bir eğilim olarak ortaya çıkar. Onun için bu olguya, kâr oranının düşme eğilimi yasası denir.

Yasanın işleyişini anlamada kolaylık olsun diye, bütün faktörleri sabit tutarak, basitleştirilmiş bir model kuralım. Yüz birimlik bir sermayenin yirmi birimi değişmez sermayeyi (20c), seksen birimi de değişken sermayeyi (80v) temsil etsin. Seksen birimlik değişken sermaye seksen işçinin ücretini karşılasın. İşçiler dokuz saatlik iş gününün altı saatinde kendi ücretlerini yeniden üretmek için (gerekli emek zamanı), geriye kalan üç saatte de kapitalist için (artı-emek zamanı) çalışsınlar. Bu durumda artı-değer oranı (s’) şöyle hesaplanır:

s

s’ = ——– x 100 ya da

v

artı-emek zamanı 3

s’ = ——————————– x 100 = ——- x 100 = %50

gerekli emek zamanı 6

Seksen işçi, altı saatlik gerekli emek zamanında ücretlerinin karşılığı olarak seksen birim (80v), üç saatlik artı-emek zamanında da kapitalist için kırk birim (40s), toplam olarak bütün iş günü boyunca yüz yirmi birim değer üretir. Üretim sürecinde değişmez sermaye (20c) kendi değerini olduğu gibi yeni ürüne aktaracağından, üretilen metanın değeri, 20c+80v+40s=140 olacaktır. Bu durumda kâr oranı %40’tır:

s 40

p’ = ———– x 100 = ————– x 100 = %40

c+v 20+80

Şimdi şirketin emek üretkenliğini artırmak için yeni teknolojiye yatırım yaptığını, böylece iş günündeki gerekli emek zamanını kısaltarak artı-emek zamanını uzattığını düşünelim. Bu durumda sermayenin bütününe oranla değişmez sermaye büyürken değişken sermaye küçülür.

Yeni durumda yüz birimlik sermayenin seksen birimi değişmez sermayeyi (80c), yirmi birimi de değişken sermayeyi (20v) temsil etsin. Yirmi birimlik değişken sermaye yirmi işçinin ücretini karşılasın. İşçiler dokuz saatlik iş gününün yarısında kendi ücretlerini yeniden üretmek için (gerekli emek zamanı), öteki yarısında da kapitalist için (artı-emek zamanı) çalışsınlar.

Yeni durumda artı-değer oranı, %100’e yükselmiştir. Artı-değer oranı yükselmiştir, ancak sayısı yirmiye düşen işçiler, gerekli emek zamanında ücretlerinin karşılığı olarak yirmi birim (20v), artı-emek zamanında da kapitalist için yirmi birim (20s), toplam olarak bütün iş günü boyunca kırk birim değer üretirler. Üretim sürecinde değişmez sermaye (80c) kendi değerini olduğu gibi yeni ürüne aktaracağından, üretilen metanın değeri, 80c+20v+20s=120 olur. Yeni durumda kâr oranı %20’dir:

s 20

p’ = ———- x 100 = ————– x 100 = %20

c+v 80+20

Değişmez sermayenin değişken sermayeye oranına sermayenin organik bileşimi denir. Değişmez sermayenin payı arttıkça sermayenin organik bileşimi yükselir. Yukarıdaki modelde görüldüğü gibi, sermayenin organik bileşimin yükselmesi, zaman içinde, kâr oranının düşme eğilimine yol açar.

İleri teknolojiyle üretim yapmanın kâr oranını düşürücü etkisi, bir eğilim olarak, zaman içinde ortaya çıkar. Kısa vadede ise ileri teknolojiyle üretim yapmak daha kârlıdır:

“Hiçbir kapitalist, yeni bir üretim yöntemini, ne kadar üretken olursa olsun, artı-değer oranını ne kadar artırırsa artırsın, eğer kâr oranını düşürüyorsa gönüllü olarak uygulamaya koymaz. Ne var ki, bu türden her yeni üretim yöntemi metaları ucuzlatır. Bundan ötürü kapitalist, önceleri bunları üretim fiyatlarının, belki de değerlerinin üzerinde satar. Kendi malının üretim maliyeti ile daha yüksek üretim maliyetine üretilen aynı malın piyasa fiyatı arasındaki farkı cebe indirir. Bunu yapabilir, çünkü bu son zikredilen malın üretimi için toplumsal olarak gereken ortalama emek zamanı, yeni yöntemlerle yapılan üretim için gereken emek zamanından daha yüksektir.” (K. Marks, Kapital, İng., c. 3, s. 264-265.)

İleri teknoloji ürünü mallar, geri teknoloji ürünü mallarla pazarda aynı fiyattan satılır. İleri teknoloji ürünü mallar, üretim maliyetleri daha düşük olduğu için daha çok kâr getirir. Ancak bu durum geçicidir. Bir süre sonra ileri teknoloji kullanımı sektörde yaygınlaşınca, yeni teknolojiyi ilk kullanan kapitalist işletmenin, toplumsal olarak gereken ortalama emek miktarının altındaki miktarla üretim yapma avantajı kaybolur. Böylece, kâr oranındaki düşüş bütün sektöre yayılır. Demek ki, tek tek kapitalistlerin kısa vadeli çıkarların peşinde koşmalarından ötürü kâr oranının zaman içinde düşmesi, kapitalistlerin iradesinin dışında gelişen tarihsel bir eğilimdir.(https://www.facebook.com/yusuf.zamir.9)