Ülkemizde yaşanan ekonomik krizlerin, hayat pahalılığının ve yoksulluğun en önemli sebeplerinden biri, ceberrut iktidarların dayattığı seçim ekonomileridir. Her seçim dönemi, “benden sonra tufan” anlayışıyla kamu kaynaklarını popülist politikalarla çarçur etmeleridir.

Bunun için limanlar, fabrikalar, enerji tesisleri, hazine arazileri ve vatandaşlık gibi para eden ne varsa satışa çıkarılır; yüksek faizle dış borç alınır, bol bol karşılıksız para bastırılır. Dahası, verimli tarım arazileri imara (ranta) açılır, ormanlar yabancı madencilere peşkeş çekilir. Bunun adına da “seçim ekonomisi” denir!

Ülkemizde neredeyse iki yılda bir seçim yapıldığı düşünülürse, işin vahameti daha iyi anlaşılacaktır. Seçim ekonomisinin faturası ise enflasyon ve hayat pahalılığı olarak halkın sırtına yüklenir!

Yerel iktidarlar, yani belediyeler de uyguladıkları seçim icraatlarıyla belediye kaynaklarını çarçur etmede merkezi iktidarlardan geri kalmazlar. Örnek olarak; asfaltlar, yaya kaldırımları yenilenir; meydanlar ve yaşam alanları silbaştan düzenlenir; imar dışı yapılaşmalara göz yumulur, belediye kadroları akrabalar ve yandaşlarla şişirilir. Sonuçta belediyeler borç batağına sokulur. Böylece kendileri seçilemeseler de, kendilerinden sonra gelecek olanlardan peşinen intikam alınmış olunur.

Bunların yanında bir de bireysel seçim harcamaları var ki, akıllara zarar! Ülkemizde muhtar olabilmek için bile ortalamanın üstünde bir gelire sahip olmak gerekiyor. Yeterli maddi güce sahip olmayanın, ne kadar liyakat sahibi olursa olsun, aday olabilmesi ve olsa da seçimi kazanması mümkün değildir.

Yurdum insanı, “seçilirsem hayatım kurtulur” anlayışıyla nesi var nesi yok ortaya koyarak seçim yarışına girer. Bu amaç için binlerce el ilanı, dev afişler bastırılır; dev ekranlarda boy gösterilir; ortalığı inleten ses düzenleriyle araç konvoyları düzenlenir; kendileri hakkında övücü yazılar yazmaları için el altından yerel basına paralar akıtılır.

Sonuçta aday seçilirse ne âlâ, seçilemezse yandı gülüm keten helva! Ama aday iktidar partisindense seçilmese de olur! Çünkü onun amacı seçilmekten ziyade bir yerlere bayrak göstermektir ki, sonrasında mükafatını fazlasıyla alır!

Sonuç olarak, ülkeye telafisi mümkün olmayan zararlar veren, ülkenin geleceğini ipotek altına alan ve adına “seçim ekonomisi” denilen bu kamu soygununa mutlaka bir son verilmelidir. Öncelikle kamusal ve bireysel seçim harcamalarına sınırlama getirerek işe başlanmalıdır.

Bunun için de vicdan sahibi, yurtsever siyasetçilere ve bilinçli halk kitlelerinin seslerini yükseltmelerine ihtiyaç vardır.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.