Devlet sapkınlığının kapitalizm öncesi toplumlardaki olağan örgütlenişi güçlerin birliğine, kapitalist toplumlardaki olağan örgütlenişi ise güçler ayrılığına dayanır.
Kapitalizm öncesi toplumlardaki kişisel bağımlılık ilişkileri, egemenlerin hiyerarşik bir yapılanma içinde kişisel-keyfi erk kullandığı devlet düzenine tekabül eder. Kapitalizm öncesi devletlerde, bütün erk, çoğu durumda, hiyerarşinin tepesindeki hanedanda yoğunlaşır. Bu toplumlarda devlet iktidarının bileşenleri olan yasama, yürütme ve yargı erkleri birbirlerinden ayrı organlarda örgütlenmiş değildir.
Devlet iktidarının örgütlenişinde güçler ayrılığını savunan anayasacılık hareketi, burjuvazinin yükselişiyle birlikte tarih sahnesine çıkmıştır. Anayasacılık hareketi, kişisel bağımlılık ilişkilerine dayalı eski topluma tekabül eden monarşik devlet düzenine karşı, nesnel bağımlılık ilişkilerine dayalı burjuva toplumu temsil eden anayasal devlet ve hukukun üstünlüğü mücadelesi vermiştir.
Burjuva toplumları inşa eden ve çekip çeviren “görünmez el”, değer yasasının teorize ettiği meta, değer, para gibi insana aykırı toplumsal güçlerdir. Değer yasasının, pazarın gayri şahsi işleyişi, bu kişiler üstü tarzını devletin işleyişine de yansıtır.
Pazarın gayri şahsi işleyişi, sermaye gruplarının birbirleriyle eşit şartlarda rekabet etmesi gereği, devlette keyfi erk kullanımını ve makam sahibi kişilerde aşırı güç birikmesini kaldırmaz. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrı ayrı organlarda örgütlenmesi, devlet aygıtının gayri şahsi işleyişini sağlama yolunda, keyfi erk kullanımına ve yüksek mevkilerde aşırı güç birikmesine karşı fren ve denge sistemi olarak gelişmiştir.
Burjuva hukuk, özel mülkiyeti ortaya çıkaran toplumsal koşulların dokunulmazlığını temel alır. Burjuva hukuk, bu temelde, metalar arasındaki mübadele ilişkisinin insanlar arası ilişkilere yansımasını düzenler. Burjuva hukuk, meta mübadelesi içindeki yalıtık-özel bireyi ve onların birbirleriyle metalar aracılığıyla kurdukları dolaylı toplumsal ilişkileri tanımlar.
Kapitalistler, sermayenin hareketine vesile olan, böylece sermayenin toplumsal iktidarını kişiliklerinde soğuran ekonomik aktörlerdir. Kapitalistlerin mülksüzler üstündeki toplumsal yaptırım güçleri, herhangi bir soyluluğa mensubiyetlerinden, dinsel ya da siyasal iktidar sahibi olmalarından değil, fakat sermayenin hareketinde oynadıkları rolden kaynaklanır.
Burjuva devletin burjuvaziye hizmet ediyor olmasının sebebi, burjuvaların devlet kadrolarını ele geçirmiş bulunmalarından ötürü değildir. Burjuvazinin toplumsal egemenliği, burjuvazinin devlet iktidarına sahip oluşundan doğmaz. Burjuvazinin toplumsal-siyasal egemenliği, özel mülkiyetin, metaın, değerin, paranın, pazarın, ücretli emeğin, sermayenin bütün toplumu tahakküm altında tutan gayri şahsi toplumsal iktidarının bir türevi olarak zuhur eder:
“Eğer burjuvazi, ‘mülkiyet ilişkilerindeki adaletsizliği’ siyasal olarak, yani elindeki devlet iktidarı sayesinde ‘devam ettiriyor’sa, adaletsizliği yaratmıyor demektir. Modern işbölümü, modern mübadele biçimi, rekabet, yoğunlaşma vb. tarafından belirlenen ‘mülkiyet ilişkilerindeki adaletsizlik’, hiç de burjuva sınıfın siyasal egemenliğinden doğmaz. Tersine, burjuva sınıfın siyasal egemenliği, burjuva ekonomistlerinin zorunlu ve ebedi olduğunu ilân ettikleri bu modern üretim ilişkilerinden doğar.” (K. Marks, “Ahlâk Dersi Verici Eleştiri ve Eleştirisel Ahlâk”, 11 Kasım 1847, METE, İng., c. 6, s. 312.)
Kapitalizm öncesindeki devletler, mülk sahibi sınıfın egemenliğini o sınıfı oluşturan kişilerin kişisel imtiyazlarını resmen tanıma yoluyla doğrudan doğruya korur. Burjuva devlet ise, mülk sahibi sınıfın egemenliğini, mülk sahiplerine doğrudan kişisel imtiyaz tanıma yoluyla korumaz. Onun yerine, mülk sahiplerini egemen kılan özel mülkiyet, meta, değer, para, pazar, ücretli emek, sermaye gibi gayri şahsi toplumsal ilişkilere, kurallar ve yaptırımlar koymak suretiyle resmi dokunulmazlık kazandıran burjuva hukukunu korur. Burjuva devlet, burjuva hukuku koruyarak, mülk sahibi sınıfın egemenliğini dolaylı yoldan ama böylece daha güvenli biçimde korumuş olur.
Burjuva topluma hükmeden gayri şahsi toplumsal ilişkiler zihinleri içeriden kuşatarak, tıpkı meta fetişizmini doğurduğu gibi, anayasal devlet ve hukukun üstünlüğü alıklığını doğurur. Piyasanın, değer yasasının kendi otonom hükmünü icra etmesi, böylece sermaye birikiminin güvence altına alınması açısından, zihinlerdeki iç kuşatmanın, yani anayasal devlet ve hukukun üstünlüğü alıklığının çok önemli bir işlevi vardır.

sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
