7 Ocak 2025 Cumhuriyet Gazetesi – Emre Kongar – Vatandaş Zehirlenirken…
Bir ülkede üretilen ürünler, gıdalar halkı zehirliyorsa, bu cinayetin sorumlusu kimdir?
Elbette o ürünlerin üretimini, dağıtımını, depolanmasını kontrol etmeyen iktidardır.
Ve elbette o iktidarı yönetime getiren ve bu ihmali cezalandırmayan siyasettir.
Türkiye’de rejim “Demokratik Parlamenter Rejimden” Şahsım Devleti Rejimi”ne dönüşmüş, totaliterliğe doğru evrilen otoriter bir rejimdir. Dolayısıyla, Türkiye’de, vatandaşının zehirlenmesini engelleyen, sorumlu “ Şahsım Devleti Rejimi’dir.
En son zehirli ürün haberi Cumhuriyette yer almıştı: “Yeni yılın ilk 3 gününde 4 ürün gümrükten döndü! AB Komisyonu Gıda ve Yem İçin Hızlı Alarm Sistemi yeni yılın ilk 3 gününde Türkiye’den giden 4 ürünle ilgili alarm verdi. Kuru incirde alfatoksin, üzüm yaprağı ve limonda pestisit, susamda ise salmonella çıktı.”
“Diken’deki haber, Türkiye’nin zehirli ürün konusunda Çin ve Hindistan’ın bile önünde olduğunu belirtiyordu.
Yıl içinde uyarı yayımlanan 5 bin 273 ürünün yüzde 9’u Türkiye menşeli. İkinci sırada yüzde 6,3 oranıyla Çin, üçüncü sırada yüzde 6,1 oranıyla Hindistan yer alıyor.”
Bu konuda son zamanlarda yayımlanan bazı haber başlıkları da şöyleydi:
“Türkiye’den İsveç’e giden antepfıstığı ve incirde zehirli madde”
“Türkiye’den ithal edilen narda “pestisit kokteyli” güvenli limitin 12 katı”
“Türkiye’den ithal edilen kuru incirde zehirli madde çıktı: Güvenli limitin 49 katı.”
“Türkiye’den ithal edilen domateslerde pestisit çıktı: İzin verilen limitin 34 katı.”
“Türkiye’den Avrupa’ya giden limonlar riskli denilerek geri gönderildi.”
Son zamanlarda medya, Türkiye’den ithalatı engellen ürünlerin iç piyasaya verildiğini, bunların tüketilmesinin kanser dâhil pek çok hastalığa yol açtığına ilişkin haberlerle dolu.
Çünkü devletin “ürün denetim mekanizmaları” bu mekanizmaların denetlenmeleri, bağlı oldukları bürokratik ve siyasal hiyerarşi, klasik devlet yapısının çökertilmesinden sonra bütünüyle kayırmacılığa ve parti sadakatine kurban edildi.”
Cumhuriyet 17 Ocak 2025 – Mehmet Şakir Örs – Tarımda çiftçinin zarar yılı
“2023 yılında 10 ton buğday satan bir üretici karşılığında 61 gram altın alırken 2024 yılında aynı miktar buğdaydan 37 gram altın alabiliyor hale geldi. Yine 2023’te 1 ton buğday satan bir çiftçi 404 litre mazot alırken 2024 yılında bu miktar 229 litreye düşü. Bu hesaplamaları başka ürünlerle de yapmak mümkün.
2024 yılında başka bir sorun yaratan karar(yönetmelik), “işlenmeyen arazilere el konularak kiraya verilme” ortamının yaratılmasıydı. Bu sonuç arazilerin şirketlere tarım alanlarını işletme olanağı sağlayacak. (ABD’de şirket arazilerinde çalışan insan sayısı nüfusun yüzde 2’si kadar ve genellikle buğday, mısır, soya fasulyesi ve yem maddeleri üretiyorlar. Hatta mısırdan benzin bile ürettiler ve bizden de Karaman’da mısır ürettirerek satın aldılar)
Çiftçi 2025 yılına 800 milyar lirayı aşan borçla giriyor. Çünkü ürünlerini çok düşük fiyatla satmak zorunda kalıyor veya satamayanlar tarlaya ve yollara dökerek eylem yapmışlardı.
Diğer sorun ise 2006 yılında çıkan yasayla milli gelirin yüze 1’inin çiftçiye destek verilmesi sorunudur. Bu yasaya göre çiftçiye verilmesi gereken destek 2024 yılında 615 milyar lira olması gerekirken verilen tutar 135 milyar lira. Yani çiftçi 480 milyar lira destekten mahrum kalmıştır.”
Çiftçiye darbe vuran, sorun yaratan diğer gelişme ise ürünlerini sattığı kesimin tekelleşmesi ve ezmesidir. Çünkü alışlarda bu tekeller dayattıkları alım fiyatlarıyla çiftçiyi yoksul, yoksun ve üretemez hale getirmektedirler.
Son onbeş yılda çok şubeli marketlerin şube artışını şöyle görebiliyoruz:
En çok şubesi olan marketler
2011 2023
A101 1.200 13.000’in üzerinde,
BİM 3.100 12.482 (687’si Fas’ta, 356’sı Mısır’da)
ŞOK 1.255 10.925
CarrefourSA 55 1.100
Bu rakamlara dâhil olmayan tahmini 10.086
Toplam 50.000
Sonuçta tüm normal bakkallar kapandı ve perakende bu dev marketlerin egemenliğine geçti.
Arazilerin toplulaştırılması işlemi 1961 yılında Konya ili Çumra ilçesine bağlı Karkın köyünde başladı, 2002 yılı sonuna kadar Türkiye çapında 450 bin hektar toplulaştırıldı. 2003 yılından başlayarak 2022 yılı sonuna kadar 5,9 milyon hektar alanda tamamlandı. Böylece tamamlanan alan büyüklüğü 6,34 milyon hektarı buldu.
Arazilerin toplulaştırılmasına uygun alan miktarı 14,3 milyon hektar 2022 yılı sonuna göre. Demek ki, toplulaştırılan alan toplu alanın üçte birinden az. 2000 yılı başı itibariyle arazilerin yüzde 40’ı küçük ölçekli ve çok ortaklıydı.
İngiltere 1950 yılında arazilerin bölünmesini ve küçülmesini kanunla yasaklamış.
Küçük ölçekli ve çok ortaklı arazilerin işlenmesi için önerim, her köyde bir üretim kooperatifi kurulması ve kooperatif tarafından işlenmesidir.
Çok şubeli tekelleşmiş marketlerin hegemonyasından kurtulmak için ise her köye ve her mahalleye en az bir tüketim kooperatifi kurmaktır. Çünkü bu binlerce şubeli, tekelleşmiş marketlerin hem üreticiye hem fabrikalara ve tüketicilere dayattığı alım ve satım fiyatları olmakta, çok düşük fiyatlarla aldıklarını çok yüksek fiyatlarla satma olanakları doğmaktadır.
Yukarıda bahsedilen zararlı maddeler ürünlere gelince:
Bu ürünler, üretenlerin de çeşitli amaçları var. Önceliği üretimlerinin ve satışlarının sürmesi ve bu ürünleri üretenlerin hakkında bugüne kadar bu olumsuz haberleri almamıştık. Ama bugün alıyoruz. Çünkü bu firmaların da tekstil ve ayakkabı üreticileri gibi maliyet, fiyat ve satış sorunları var gibi görünüyor. Çünkü maliyetler çok yüksek, satış fiyatları belki de maliyetin altında gerçekleşiyor ve satabilmek için böyle olumsuz yöntemlere başvuruyorlar!
Demek ki, Türkiye’nin temel tüm üretim alanlarında üretim ve satış sıkıntısı var. Ve birinci sorun asgari ücretin ve emekli maaşlarının çok düşük tutulmasıyla halkın alım gücünün ve tüketimin dibe vurması, diğer sorunun ise döviz kurlarının yapay olarak çok düşük tutularak ithalatın desteklenmesi ve ihracatın kösteklenmesidir.
Aklıma ne geldi biliyor musunuz? Hükumetlerin ekonomi yönetiminde bu denli yetkisi olabilir mi? Hani serbest piyasa ekonomisi şartlarında yaşıyorduk? Emekli maaşlarını ve asgari ücreti neden hükumetlerin öncülüğünde belirliyoruz, neden? Bence bu kadar yüksek seviyede yetkisi olmamalı. Çünkü bu kadar büyük yıkım yaşattığı halde hiçbir cezası yok. Toplumun çektiği mali, vergisel, sağlık, eğitim, ulaşım ve adli olumsuzlukların tek ana nedeni cahilce ve kötü niyetle alınmış kararların ve uygulamalarıdır.
Halkımızın mutlu yaşaması için ülkemizde her şeyimiz varken ülkenin de halkın da itibarı da elden gitti..

sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
