Öner Yağcı 22.02.2025 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yazısının bitiminde Kemal Kılıçdaroğlu için Emin Öztürk şöyle soruyor, diyor:

“13 yıllık genel başkanlığınızda ne istediyseniz destekledik. Sizi Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” diyerek vekillere Silivri yolunu açtınız. Ekmeleddin’i aday yaparak “tıpış tıpış” sandığa çağırdınız. Erdoğan’ın anayasaya aykırı adaylığına itiraz etmeyip kendi adaylığınızı da dayattınız. Özdağ ile ortaklarınızdan ve CHP yönetiminden habersiz anlaşma yaptınız. Tabansız partilere bol keseden milletvekili ve AKP’nin anayasada değişikliğine destek vererek potansiyel yarattınız. (yüzde 48.5 oy alan anayasa değişikliğini yapma oylarla yüzde 51’e çıkartılmasına ve atı alan Üsküdar’ı geçti sözlerine göz yumdunuz)

Şimdi de, kendi düzenlediğiniz kurultayı kaybedince “şaibe” suçlamasında bulunmak ne anlama gelir”.

Evet, Öner Yağcı ve böyle düşünenler çok haklılar. Aslını sorarsanız, CHP 1938’de aramızdan ayrılan Atatürk’ün politikasından ve felsefesinden ayrılarak özgürlük, bağımsızlık, bilim yolunu terk etmiş bir partidir. 1946’da Rusya devlet başkanı Stalin “biz size Kars ve Ardahan’ı bırakıp gittik. Savaşlarınızda para ve silah gönderdik ama siz bu son savaşta Almanları tuttunuz, bize destek vermediniz deyince, bizimkiler emperyalist baş düşmanlarımıza, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tanımayan ABD’ye sığınmışlar. O yıldan beri önce Marshall yardımları aldılar sonra normal sanayileşmeden(ağır-hafif) vazgeçerek sadece hafif sanayide kaldılar ve NATO’ya girdiler 1953’te. Hatta emperyalistlerle birlikte Kore’ye asker bile gönderdiler. İşte o yıldan beri ülkemiz sosyal, kültürel ve ekonomik olarak batının(en başta ABD olmak üzere)denetimindedir. (FETÖ olayında Batı 30 gün sessiz kaldı; olayı Putin haberleştirdi o gece)

1948 yılında ABD ile yapılan eğitim anlaşmasına göre Fullbright kurumu eğitim sistemimizi etkilemeye başlamış bulunuyor. Bugünkü eğitim kurumunun adı: Türkiye Fullbright Eğitim Komisyonu. Bu komisyonun 9 üyesi bulunuyor ve 4’ü Türk, 4’ü ABD’li ve başkanı ABD elçisi.  

Bu dönemde 80 yıldır iki başbakan; Adnan Menderes ve Bülent Ecevit NATO-ABD denetiminde kalmamaya çalıştıkları için cezalandırıldılar. Birisi idam edildi diğeri 3 kez iktidardan düşürüldü. Çünkü, Adnan Menderes 1953 yılında Sovyetler Birliği ile ekonomik ilişkiye girip; Turhal Şeker Fabrikasını, Seydişehir Alüminyum Fabrikasını ve İskenderun Demir Çelik Fabrikasının kurulmasını sağlamışlar. Adnan Menderes’in Sovyetlere gitmesinin nedeni hazinenin parasının kalmaması ve ABD’nin istemde bulunulmasına rağmen karşılamamasıydı. Bundan sonra ülkede büyük siyasal kargaşalar çıktı.

Bülent Ecevit ise 2 kez ABD’ye hayır demişti: birisi 1978’de ABD’nin U-2 uçaklarının Sovyet semaları üzerinde gözlem yapmasına hayır demişti, ikincisi 2001 yılında yine ABD’nin Irak’ı işgal etmesinde Güneydoğu Anadolu’yu ABD askerlerine ve tüm limanlarımızın ABD savaş gemilerine açmamasıydı. 3.neden ise 1974 yılında Kıbrıs Çıkarmasında ABD’den izin almamış ve bilgi vermemişti. (Ecevit’in bu söylemlerini TRT’deki sohbetinden dinledim, öğrendim; biraz bilsek de kesinleşti)

Bugün ABD ve NATO’nun haksız ve hukuksuz, adaletsiz istemlerine hayır diyecek bir parti var mı? Başka bir soru: Bülent Ecevit 1990 yılında CHP’ye neden dönmedi?

CHP konusunda tek dileğimiz; CHP, Atatürk felsefesine geri dönmeli, aksi takdirde siyasetten çekilmeli ve kapısına kilit vurmalıdır. Çünkü belirsiz, durumu idare eden gibi izlemekte ve 80 yıldır Ecevit dönemi hariç iktidara gelmek üzere gereken mücadeleyi vermemiş ve yetki sorumluluk almamıştır. Bilhassa Deniz Baykal’ın söylediği: biz bundan sonra Tony Blair’in yolundan gideceğiz idealini terk etmelidir. Ne demişti sosyal demokrat İngiliz İşçi Partisi Başkanı Tony Blair 2000 yılında: Biz bundan sonra üçüncü yoldan gideceğiz! Yani ne olduğumuz belli olmayacak!!!

(Susma 20.02.2025)

Zonguldak Demokrasi Platformu, ülkede son dönemde artan baskılar ve demokratik hak ihlallerine karşı bir basın açıklaması yaparak tepkisini ortaya koydu. (kısa bir alıntı)

“Demokrasi ve işçi haklarına yönelik baskılara son verilsin.

Hak ve hukuk sahiplerini son günlerde sindirmeye yönelik baskılar artarak devam etmektedir. Gaziantep Başpınar Organize Sanayi Bölgesindeki tekstil fabrikası işçileri greve gidince işçilerin sendikası Birtek-Sen Genel Başkanı Mehmet Türkmen hukuksuz şekilde tutuklanmıştır. İşçilerin Anayasal haklarını kullanarak verdikleri mücadele cezalandırılmak istenmektedir. İşçilerin haklı talepleri, 25 bin lira olan maaşlarını 30 bine çıkarılarak karşılanmalı, sendikal haklara yönelik baskılar son bulmalı ve Mehmet Türkmen derhal serbest bırakılmalıdır.

Aynı şekilde Birleşik Metal İşçilerinin de hakları verilmeli, yasaklar ve engellemeler kaldırılmalıdır.”

Buradan ne anladım? Son ekonomik, sosyal, hukuksal ve doğal sorunlar karşısında işçiler ve tarım sektörü büyük bir bunalım içine girmiştir. Böylece bireysel ve toplumsal çürümeye geçilmiştir.

Bu durum halkı yoksul ve cahil bırakacak; yabancılar ile sermaye sahiplerini ekonomik egemenliğe yükseltecektir, Osmanlıda olduğu gibi!

Bu konuda çok basit bir şey aklıma geldi: Neden dolar 35 lirada çakılıp kaldı bir yıldır, neden 60 lira olması gerekirken 35 lira da kaldı? Bundan dolayı tarım sektörü gelir sağlayamıyor, işçiler işverenlerin baskısı altında kalıyor. Çünkü fabrikalar ürettikleri ürünlerden para kazanamıyorlar hatta zarar ediyorlar. Çünkü dövizin enflasyon kadar artmaması ihracatı engelliyor, ithalatı destekliyor.

Neden bunun hesabını hükümete sormuyorlar. Neden enflasyon TÜİK’e göre  yüzde 44 olurken döviz kuru yüzde 14 artarak dolar kuru 35 lirada çakılıp kaldı? ENAG’a göre ise 2024 enflasyonu yüzde 83!

Yani döviz kuru enflasyonun altında kalmasaydı, fiyatlar normalleşecekti, ithalat, ihracat normalleşecekti ve ücret artışları da normalleşeceği için işçi-işveren gerginliği bu denli artmayacaktı. Gördüğümüz gibi tekstilde ve ayakkabıda bile ithalat ihracatı geçmiş!    

31.12.2022 dolar kuru 18,6852     enflasyon yüzde  64,27

31.12.2023 dolar kuru 29,4176    enflasyon yüzde 64,77 

31.12.2024 dolar kuru 35,343      enflasyon yüzde 44,38

Çarpık ekonomi uygulamasının sonuçlarından iki örnek:      

                                      15.02.2025 Cumhuriyet Gazetesi 

Bilim Akademisi 2024 Yılı Akademik Özgürlük Raporu’nu Açıkladı

Bilim özgürlüğü yok

“Bilim Akademisi’nin “Akademik Özgürlükler Raporu 2023-2024’e göre Türkiye, akademik özgürlüklerin en çok kötüleştiği 10 ülke arasında bulunuyor. Bu alanda en alt yüzde 10’uk dilimde yer alan Türkiye, Avrupa Yüksek Eğitim Alanı’nda Beyaz Rusya, Azerbaycan ve Rusya Federasyonu ile birlikte açık ara en gerideki ülkelerden biri durumunda. Komşu ülkeler arasında sadece Suriye Türkiye’den daha kötü bir puana sahip bulunuyor. Genel düzey Türkiye’nin bilim özgürlüğünün büyük bir baskı altında olduğunu sergiliyor.

2024 akademik yılında da dünyada ve Türkiye’de ifade özgürlüğü ve akademik özgürlük alanında gerilemeler yaşandığı hatırlatılan raporda,” Bu olumsuz gelişmelere rağmen, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinin dört yılını dolduran, akademik kaliteden ödün vermeme ve tartışma alanı olarak üniversiteyi korumayı amaçlayan direnişleri, bütün dünyaya örnek olacak bir nitelik taşımaktadır” denildi.”

Türkiye’de öğretim nitelik ve bilimsellikten dinselliğe-niceliğe doğru kayma yapmış, üniversite sayısı 76’dan 208’e, öğretim elemanı sayısı 70 binden 185 bine ve öğrenci sayısı ise 1.6 milyondan 8 milyona çıkmıştır son 20 yılda.

Bunun yanında son 5 yılda 12 milyondan fazla doktor ve 600 bin üniversite mezunu mutluluk sağlayan bir iş bulamadıklarından yurtdışına gitmişlerdir. Sonra arkalarından “Giderlerse gitsinler” denmiştir.  

Sorunun kaynağı Yüksek Öğretim Kurumundadır. YÖK bilimin değil! tamamıyla devletin ve siyasetin yönetimi ve denetimi altındadır. Dolayısıyla üniversiteler, ilk ve orta öğretim bilimsiz siyasetin egemenliği altında yaşamaktadır.

“2 bin 370 kişi öldürüldü

Türkiye’deki silahlı şiddet olayları her geçen gün artıyor. Umut Vakfı’nın “2024 Yılı Şiddet Haritası” verilerine göre, Türkiye genelinde, 3 bin 801 olayda, 2 bin 370 kişi öldürüldü, 3 bin 829 kişi de yaralandı. Bu olayların 3 bin 194’ünde ateşli silahlar, 607’sinde ise çoğunluğu bıçak olmak üzere paladan baltaya kesici aletler kullanıldı.

2024 yılıyla birlikte son 11 yılda ise basına toplam 37 bin 998 olay yansırken bu 37 bin 998 olayda 23 bin 804 kişi öldürüldü, 35 bin 36 kişi de yaralandı. “


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.