İsmet İnönü’nün 22 Nisan 1960 tarihinde yaptığı konuşmanın öncesi, yaklaşık 10 yıllık, Demokrat Parti Diktatörlüğü’nü’ ve “şeriat” isteyenlerin gemi azıya aldığı, cumhuriyetin ağır darbeler yediği bir zaman dilimini kapsamaktadır. Tabi ki bu tarih 27 Mayıs 1960 Devriminin bir ay öncesine denk gelmesiyle İsmet İnönü’nün yaptığı konuşma Türkiye Cumhuriyeti için daha başka bir dönüm notasını da işaret etmektedir. [1]
1950-1960 yılları arasında Toplu Basın Mahkemeleri kararları ile gazeteciler, karikatüristler cezaevlerine dolduruluyordu. Dönemin ünlü yazar ve çizerlerinden Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman, Ratip Tahir Burak, Bedii Faik ve Naim Tiralı İstanbul’daki cezaevinde yatarken, Ankaralı gazetecilerin çoğu da Ankara Merkez Cezaevinde çile çekiyordu…Demokrat Partinin icraatları Cumhuriyet düşmanlığı ve şeriat çığırtkanlığıyla başlamıştır.

Menderes daha ilk günlerinde 29 Mayıs 1950’de; “sadece millete mal olmuş inkılâpları saklı tutacağız” diyor. Hemen akabinde 6 Haziran’da, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve diğer bazı generalleri görevlerinden alıyordu. 16 Haziran’da, Arapça ezan okunmasını serbest bırakıyor, 5 Temmuzda radyolardaki dini yayın yasağını kaldırıyordu. 3 Aralık’da Arap harfleriyle tedrisat yapmak için gizli ya da aleni dershane açanlar hakkındaki yasaklama kaldırılıyor, 12 Aralık’da Hükümet, CHP Genel Merkez Binasına el koyarak Hazine’ye mal ediyordu.

24 Şubat 1951’de, Kırşehir’de Atatürk büstü saldırıya uğradı. 12 Mart’da, Demokrat Parti Konya İl Kongresi’nde fes, çarşaf ve Arap harflerinin serbest bırakılması, 13 Mart’da CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün Halife Abdülmecit gibi sınır dışı edilmesi istendi. 4 Mayıs’da, Menderes Meclis’te yaptığı konuşmada “Halkevleri, Halkodaları faşist anlayış ve düşüncelerin ürünüdür. Bunlar sosyal yapımız içindeki tümüyle gereksiz, boş, geri ve yabancı unsurlardır” dedi ve 8 Ağustos’da Hükümet, Halkevlerine el koydu.
4 Kasım 1952’de, ilkokullara din dersi konuldu. 27 Ocak 1954’de, 6234 sayılı yasayla Köy Enstitüleri kapatıldı. 8 Nisan 1956’da, Başbakan Adnan Menderes, muhalefeti, “Siyasi sapıklık, sahte ihtilalcilik, inkarcılık, adi ve alçak iftiracılık, sahte hürriyetçilik ve tedhişçilik”le suçladı. 31 Mayıs 1956’da da, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “Adım adım mutlakiyete gidiyoruz” dedi. 30 Temmuz’da, Ordu, Giresun ve Trabzon’da Cumhuriyet Halk Partililerin siyasi toplantı yapmalarına izin verilmedi. 20 Ekim’de Menderes Adana’da yaptığı seçim konuşmasında “ Istanbul’u ikinci bir Mekke, Eyüp Sultan Camiini de ikinci bir Kâbe yapacağız” dedi. 27 Ekim seçimleri tarihimizin en şaibeli seçimi oldu. İktidarın tertip, baskı ve sandık hileleri tepkilere, kan akmasına neden oldu. 6 Eylül 1958’de, Başbakan Adnan Menderes, “İdam sehpalarında can verenlerden ders alsalar ya…” diyerek muhalefeti tehdit etti. 7 Eylül 1958’de, CHP Genel Başkanı İnönü; “Sehpalar kurulursa nasıl işleyeceğini kimse bilemez” diyerek başbakana cevap verdi.
9 Eylül 1958’de, İzmir’in Kurtuluş Günü törenlerine siyasî parti temsilcilerinin katılması, iktidar aleyhine ve CHP lehine tezahürat yapılacağı endişesiyle yasaklandı. 21 Eylül’de, Başbakan Menderes, CHP’nin parti olmadığını, İsmet İnönü’nün siyaseti bırakması gerektiğini, basının her istediğini yazamayacağını söyledi. 22 Eylül’de, İnönü, “Demokrasiye paydos demeye Demokrat Parti Genel Başkanının gücü yetmeyecektir” şeklinde cevap verdi.
12 Ekim 1958’ de, Adnan Menderes yurttaşlara muhalefete karşı “Vatan Cephesi” kurmaları çağrısında bulundu. O tarihten sonra ülkenin her yanında “Vatan Cephesi” örgütleri kurulmaya başlandı. Üyeler aslında DP’ye üye oluyorlar, fakat katıldıkları örgüte “Vatan Cephesi” deniyordu. 18 Ekim’de, Zile’yi ziyaret eden İnönü’nün karşılanmaması için ev ve işyerlerinden çıkmaları yasaklanan halk ile güvenlik güçleri arasında uzun süren çatışmalar yaşandı. 19 Ekim’de, Menderes, Said-i Nursî’nin yaşadığı Emirdağ’da Nurcular tarafından hilafet ve saltanatı temsil eden iki tuğralı, yeşil bayrak açılarak karşılandı. Said-i Nursî, bu olaydan sonra ülke içinde gezilere başladı.
17 Şubat 1959’ da, Başbakan Menderes’i Londra’ya götüren uçak, Gatwick Kasabası yakınlarında düştü. 14 kişinin öldüğü kazada Menderes kurtuldu. 20 Şubat’da, Yurda dönen Menderes uçak kazasından kurtulmuş olması nedeniyle taraftarları arasında adeta evliya mertebesinde kabul edildi.
30 Nisan 1959’da İsmet İnönü’nün Uşak gezisinde olaylar çıktı. İnönü’nün Kurtuluş Savaşı’nda karargâh olarak kullandığı evi ziyaret etmesi, Uşak Valisi tarafından önlenmek istendi. Bu yasadışı buyruğunu kabul etmeyen Emniyet Müdürü ve Jandarma Komutanı aynı gün görevden alındılar. 2 Mayıs’da, İzmir’de CHP Genel Başkanı ve ana muhalefet lideri İsmet İnönü’yü karşılamaya gelenleri jandarma dağıttı.
1 Ocak 1960’ da lüks otomobiliyle yurt gezilerini sürdürmekte olan Said-i Nursi Istanbul’a geldi. Said-i Nursî’nin doğu illeri valilerine yazdığı bir mektubu CHP’liler ele geçirilince basında yer aldı. Said-i Kürdî mektupta şunları söylemekteydi:
“Şark bölgesinde komünistliği 60 bin Nursî sayesinde önlemekteyim. Şimdi de komünizmle ve masonlukla savaşacağız. Müslüman demokratların yardımına güveniyorum. Bundan ötürü birkaç defa Ankara’ya gittim, Müslüman vekillerle görüştüm. Bilhassa Başvekil Adnan Bey ve Milli Eğitim Vekili Tevfik İleri ile İçişleri Vekili Namık Gedik’ten bu neticeyi temin ettim…. Saidi Nursî”
5 Nisan 1960’da, CHP Meclis Grubu, yayınladığı bildiriyle, son olaylar üzerinde durarak, yurdun selameti bakımından seçimlerin bir an önce yapılmasını istedi. 7 Nisan’da, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün Kayseri gezisinde karşılaştığı engellemeler ve bunlara alet edilmeleri nedeniyle bazı subaylar ordudan istifa ettiler ve tutuklanarak cezaevine konuldular.
12 Nisan 1960’da, DP Grubu yayımladığı bildiri ile CHP’yi “silahlı ve tertipli ayaklanmalar hazırlamakla”, bir kısım basını da bunu yalan ve çarpıtılmış haberlerle desteklemekle suçladı ve üç ayda isini bitirecek bir Tahkikat (soruşturma) Komisyonu kurulması yönünde kararın alındığını açıklıyordu.
Atilla Konuk, takriri bir büyüklük kurumu içinde Büyük Millet Meclisinde okudu. Son cümleler Hürriyet’i yok edici idi ve şöyleydi;
“Elde edeceği neticeleri Büyük Millet Meclisine bildirmek üzere 15 kişilik bir tahkikat encümeni kurulması… bu encümenin adli mercilerden bir karar istihsali olmaksızın Dahili Nizamnamenin 16 nci babında yer almış bütün selahiyetlerle teçhiz olunması….. Türkiye’de her türlü siyasi hareket ve faaliyetleri durdurma kararı da dahil olmak üzere lüzumlu göreceği bilcümle tedbir ve kararları da uygulamaya ve icabında Meclis dışında da faaliyettte bulunmaya yetkili kılınması” ysdı.
18 Nisan’da DP Bursa Milletvekili Mazlum Kayalar ve Denizli Milletvekili Baha Akşit’in, CHP’nin yıkıcı, gayri meşru ve kanun dışı faaliyetlerinin memleket sathında cereyan tarzı ve bunların mahiyetlerinin nelerden ibaret olduğunu tahkik, tespit ve memleketin her tarafında yoğun bir halde görülen kanun dışı siyasi faaliyetlerin muhtelif sebeplerine intikal etmek, matbuat meseleleriyle adli ve idari mevzuatın ne suretle tatbik edilmekte olduğunu tetkik eylemek üzere Meclis tahkikatı açılmasını isteyen önergeleri mecliste kabul edildi.
Önergenin görüşülmesi esnasında Mecliste sert tartışmalar yasandı. Takrir hakkında söz alan İsmet İnönü şunları vurguladı:
“Böyle bir selahiyet istemek, insanların, dün, bugün değil, yüzbin sene evvelden beri reddettikleri bir anlayıştır. Bir insan hem davacı ve aynı zamanda da tatbikatcı olamaz. Bu selahiyet bütün telakkilerin dışındadır. Anayasanın üstünde ve kanun dışıdır. Düpedüz gayri meşru bir taleptir. Önergede, iktidar bu devletde, hiçbir müesseseye itimadı olmadığını söylüyor. Devlet memurlarına ve Adalete itimadı yoktur.” İnönü sözlerine devamla “…Bu baskı idaresi, Anayasa’ya, insan haklarına karşı indirilen gayrimeşru bir darbedir. Biraz sonra bu teklife reylerinizi vereceksiniz. Reylerinizle adlarınızı temiz olarak evlatlarınıza bırakmak durumundasınız. Baskı idaresine millet, bütün namuslu teşkilatı ile bütün sade vatandaşlar ile mukavemet edecektir. Bu tedbir ve tedbiri alanlar muvaffak olamayacaktır.” İnönü sözlerini şöyle bitirdi: “Şimdi iktidarda bulunanların, milletleri ihtilale nasıl zorladıkları insan hakları beyannamesine girmiştir. Eğer bir idare insan haklarını tanımaz, baskı rejimi kurarsa o memlekette ayaklanma olur. Buna mahal vermemek için idarelerin demokratik yolda olması, insan haklarının yürülükte olması şarttır. Eğer insan hakları yürütülemez, vatandaş hakları kısıtlanır, baskı rejimi kurulursa ihtilal behemahal olur. Beni dinleyin, biz böyle bir ihtilal içinde bulunmayız, dışımızda, bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır. Biz demokratik rejimi kurduk, Demokratik rejimi istikametinden ayrılıp, baskı rejimi haline girmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz ben de sizi ben bile kurtaramam” dedi.
Erol Çatma. 05316728615
[1] Bu yazım İnönü’nün “Tahkikat Komisyonu” ile ilgili yaptığı ilk konuşmayı içermiştir.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
