Bir Kitap ve Necip D. Tesal

“Zonguldaklılara Mektuplarım”

Vitrinde gördüğüm zaman “ bu kitabı mutlaka okumalıyım” dedim. Necip D.Tesal’ın, “Zonguldak Vilayetinin İktisadi Ehemmiyeti” isimli kitabı da, Zonguldağın ekonomik ve sosyal değerini çok iyi anlatır. Ayrıca “Hep bu toprak hep bu halk için” isimli bir çalışması daha var. Yazar, 1961 yılında dört mektubunu, bir kitapta toplamış ve bastırmış. Tam bir Zonguldak aşığı. Mektuplarında bunu iyi şekilde ifade etmiş, ülke ekonomisindeki Zonguldak olgusunu da çok iyi yansıtmış.  

Yukarıdaki mektupları yazan kişi bir bilim adamıdır. Tesal ailesi 9 Aralık 1923 tarihinde, Mübadeleyle, İmar ve İskân Vekâleti tarafından uygulanan “Muhacirlerin Kabul, İaşe, Sevk Ve İskânları Hakkında Talimatname’’gereği, o zamanki adı Seyrüsefain olan şimdiki Denizyolları’nın, mübadil taşıyan Giresun isimli, oldukça büyük ve konforlu yolcu gemisine Yunanistan’dan bindirilerek İstanbul’a yollanıp, Zonguldağa gelmişler”. Necip Tesal, Ankara’da okuyup oraya yerleşmiş.   

Bu kitabı yazmanının birinci nedenini şu şekilde açıklamış: “Ben Zonguldak ilinin bir insanıyım. Bu bölgeye ben de sizler gibi türlü alakalarla bağlıyım. Bu itibarla oradaki fikir hareketleri, davranışlar, kalkınma hamleleri ve ilerlemeler beni de yakından ilgilendirir.”

Ben sizlere, Kitabın, Türkiye’nin o dönemdeki kritik konusu olan, kendi söylemiyle “Demokrasi ve yönetim soysuzlaşması[1]” yla ilgili   bölümlerini aktaracağım.

Birinci mektubunda:

“1950’de demokrasi tesis edilerek ulusal egemenlik gerçekleştirilmiştir. Fakat on yıl gibi kısa bir zaman içinde bu idare sistemi gitgide bozularak  soysuzlaşmış ve memleketi tehlikeli bir buhrana sürüklemiştir. Nihayet meydana gelen hercümerç (alt üst-karmakarışıklık) 27 Mayıs 1960 hareketiyle durdurulmuş ve demokrasinin yeniden tesisine gidilmiştir.”

Birinci mektubunun sonunda bu duruma düşüşün nedenlerini de şu satırlarla anlatmaktadır:

“Demokrasinin soysuzlaşmasıyla memleket gerçekten yıkılma ve çökme tehlikesi geçirmiştir. Bozulma şöyle olmuştur:

Siyasetin partizanlığa kayması toplumun bütün faaliyetlerinin ve özellikle iktisadi faaliyetlerinin siyasete tabi tutulmasını zaruri kılmıştır. İdareyi ellerinde bulunduranlar ilkin demokrasinin bir icabı ve sonraları partizanlığın bir gerekçesi olarak iktisadi faaliyetlerde özel teşebbüsü ön plana almayı istemişlerdir. Demokrasi bakımından doğru olan bu hareket tatbik ettikleri liberalizm rejimi ile menfi (olumsuz) netice vermiştir. Gerçektende bu rejim modası geçmiş bir rejime aittir ve hele gelişmemiş memleketlere tabi ki çok zararlıdır. Nitekim dış ticaret sektörü bunun hemen menfi (olumsuz) neticelerini göstermiştir. Altın stokları erimiş, açıklar kabarmış, geçim şartları güçleşmiştir. Sanayii sektöründe de zararlar kendini belli etmiştir. Bu sektörde sermaye birikmemiş, ortaklık fikri gelişmemiş, iş bölümü ilerlememiş olduğundan teşviklerle girişilen teşebbüsler devlet sektörünün üzerine külfetler halinde yıkılmıştır”.   

Dördüncü mektubunda ise Tesal’ın Zonguldaklılara öğüdü şu şekildedir:

“Biz Türkler dinin bu vasfını pek erken zamanlarımızdan itibaren anlamış ve ona layık olduğu itibarda tutabilmek için devlet ve siyaset işlerinden ayırmışızdır. Yine tarihimizin hiç bir devrinde yayıldığımız  topraklardaki insanların dinlerine karışmamış, bilakis bunlara saygı göstermişizdir. Ancak sayılı hallerde ve kısa zaman sürelerindedir ki, bazı hükümdarlarımız nüfuslarını yayabilmek için devlet başkanlığı yanında dini reisliği de üzerine almışlar ve dini siyasete alet etmişlerdir. Bu zamanlarda toplum hayatında mutlak bir ölüm, tefekkürü yaratılmış, bilime karşı rasyonel bir ilgisizlik, dünya varlıklarına karşı bir isteksizlik telkin edilmiştir. İçtihat kapısının taassupla kapatılması ve müstebitlerin (zorba hükümdar) toplumu süresiz istismar arzusu bu hali Cumhuriyet devrine kadar devam etmiştir.

……..

Rönesans, reformlar gibi türlü mücadelelerden sonradır ki, bu insanlar dondurulmuş vicdan kalıplarından kurtulabilmişler ve bugünkü medeniyetlerini kurmuşlardır…..

Genel olarak kamu idaresinin ve politikanın her türlü mübadelesinden azadedirler. Bunlarda taassubun kolu kanadı kırılmış ve vicdan çekilişlerinin zamanın icaplarına aykırı zihniyetler yaratmasında geniş imkanlar kalmamıştır.

Bizde bu durum, Atatürk inkılaplarıyla yaratılmak istenmiştir. Yasalarla politika ve devlet dinden ayrılmış; vicdanların baskılardan kurtarılmasına çalışılmıştır. Her türlü inanç her türlü ibadet serbest bırakılmış; Halik ile kul arasına kimsenin girmemesi istenilmiştir. Bu hürriyetperverlik esasen İslam dininin esasıdır. Fakat zaman zaman taassup baş kaldırmış ve vicdanlara baskı rejimi hortlatılmıştır. Kalkınmamızı engelleyecek önemli bir unsur da budur. Buna karşı aydınlarımızın uyanık olmaları toplumu uyandırmaya çalışmaları lazımdır. Geri zihniyetlerden bir an evvel silkinip kurtulmamız varlığımız için şarttır. İleri toplumlar, bilimin ve tekniğin kanatlarında yol alıp mesafeyi açmaktadırlar. Fezanın fethi gün meselesidir. Bize geri kalmak lâyık midir.”

1961 yılında yapılan tespitlerin günümüzde de geçerli olması bir ibret vesikasıdır. Bu olumsuz tespitler daha da müzminleşmiş ve daha da ölümcülleşmiş bir hastalık gibi ülkemizin en ücra köşelerine kadar yayılmıştır. İktidarın, halkın sinirleriyle oynayıp gerginliği kışkırtmasıyla gelişmeler; iktidar veya muhalefet olayından çıkmış Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve yokluğuna neden olacak bir iç kargaşa sınırına dayanmıştır. Hasta olan ülkemizi ölmekten ve yok olmaktan kurtarmak için, ülkesini seven tüm insanlara büyük görevler düşmektedir. Herkes taşın altına elini koymalıdır. Çünkü, bir an bile olsa kaybedecek bir zaman kalmamıştır.

Erol Çatma, 0531 672 86 15


[1] Biyolojik, toplumsal, doğal bozulmaya, dağılmaya uğramak; yaşama biçimi ve görevlerinde gerilemek, bozulmak, yozlaşmak, tefessüh etmek.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.