Günün Birinde Çöl Olacağız.[1]

Orman içinden geçen yollarda sıkça gördüğümüz, “Yeşili Sev Ormanı Koru” veya “Ormanı Sevgi Korur” gibi yazılarla, ormanların önemi ve orman yangınlarına karşı tedbir alınması gerektiği vurgulanır.

Bildiğim bileli, affa uğrayan hapis cezaları hiçbir zaman ormana karşı işlenen suçları kapsamaz. Haklı bir yaptırımdır da. Fatih Sultan Mehmet’in “Bir dal kesenin kellesini keserim” demesi tartışılırsa da şimdiki uygulamaları ve “Yeşile ihaneti” görünce hak vermemek de elde değil. Hele ki Fatih Sultan Mehmet zamanında kömür denen bir şeyin kullanılmadığını da düşünürsek, ormanı korumak için cezalandırmadan başka bir yol olmadığınıda düşünebiliriz.  

Bizlere okullarda ormanların ve yeşil bitkilerin havadaki karbondioksiti, oksijenle takas ettiğini ve canlılar için ormanların önemi anlatılırdı.

Devrek, Çaycuma ve Bartın’ı altüst eden son sel felaketinden birkaç ay önce Çaycuma da festival vardı. O festival etkinliği kapsamında çevre ve ormanla ilgili bir paneli izlemiştim. Orman katliamı ve erozyon, buna bağlı çevre ve atmosfer sorunları“Dia” gösterisiyle anlatılmıştı.

Kimi devlet görevlilerinin ve “TEMA” gönüllülerinin çektiği “Dia”lar  ormanların içindeki tatil köylerini, otelleri ve kampları gösteriyordu. Anadolu toprakları içinde ormanlarda veya yeşil sahalarda nerede bir doğa harikası varsa, nasıl olmuşsa olmuş! oralarda ormanlar ve yeşil alanlar yok edilmiş yerlerine tatil köyleri veya oteller yapılmış. Ve bütün bunları yapanların büyük çoğunluğu, geçmiş iktidarlarla işbirliği içinde olan para babalarıydı. Bunun başka imkanı da yoktur zaten. 

Oysa; orman arazileri Anayasa ile korunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’ nde de en ağır suç “Anayasayı ihlal” dir. Türkiye Cumhuriyetinde “Anayasayı İhlal” suçuyla yüzlerce insan asılmıştır. Nedense bu “Dia” gösterimine giren ormanla ilgili “Anayasa ihlalleri” bu işten muaf tutulmuş, taktir görmüştür, turizmi veya talanı teşvik adına, şimdi de o arazileri para karşılığı, Anayasaya karşı suç işleyenlere peşkeş çekerek ödüllendirilmek istemektedirler. Tabi ki de bunun için Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın kitabına uygun şekilde değiştirilmesi istenmektedir.

Bu değişiklikle ilgili olarak TEMA – Zonguldak Temsilcisi Berran Aydan iki konuyu özellikle vurgulamaktadır.

“Anayasa ve yasalarda nitelik kaybı adı altında ormanların tahribi ve yok edilmesi süreklilik kazanmıştır. Her değişiklikle bir önceki yasa metninde var olan kavramlar genişletilmiştir.”

Cümleleriyle sistemli bir şekilde yapılan değişikliklerin amacını daha da açığa çıkartabilmek için, şimdi yapılmak istenen değişiklikle de ilgili olarak kaygılarını şu şekilde anlatmaktadır. “Bu kez düşünülen değişiklikle satış konusu daha da keskin hale getirildiği taktirde açmalar ve tahribat hızlanacak, önü alınmayacaktır.” Bu çok doğru, yerinde bir tespit ve endişedir. Berran Aydan bu konudaki kaygılarının haklılığını da matematiksel olarak “Orman Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan en yeni istatistiklere göre, ülkemizdeki verimli koru ormanı alanı 6.176.899 hektar, baltalık orman alanı 2.679.358 hektar toplam 8856257 hektar olup, bunun tüm ormanlık alanı % 44 ve Türkiye alanına oranı ise % 11,4 ‘dür. Bu tablo ormanlarımızın korkutucu şekilde küçüldüğünü göstermektedir” cümleleriyle yansıtmaktadır.

Doğaldır ki orman talanı veya peşkeşi çok eski zamanlardan beri süregelen bir problemdir. Şimdikilere ibret olsun diye İkinci Meşrutiyet Parlamentosunda “Geçici bütçe görüşmeleri”n de yapılan bir tartışmayı olduğu gibi yansıtacağım.

“Meclisin geçici bütçe üzerindeki tartışmalarında, en önemli konu ormanlardır. Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde, Orman ve Maden Nazırı Aristidi Paşadır.

Erzurum mebusu Dagavaryan Efendinin, Ziraat ve Orman Müfettişlerinin tahsisatının artırılması ve ormanların muhafazası için tenkitlerine cevap olarak diyor ki:

“En çok islaha muhtaç olan dairemiz orman teşkilatıdır. Ormanlarımızın idaresi ahali elindeyken, ormanlarımız şimdikinden çok iyi idi. O zaman, Orman Nezareti kuruldu, halka “Sen bu ormana giremezsin, yabancısın, elini süremezsin, elini, sürersen elini kırarım.” denildi ve o zaman halk ormana düşman malı gözüyle baktı. Ormanların tahribini, Orman Nezaretinin kurulmasında aramalıdır. Nezaretten evvel, halk, ancak ihtiyacı kadar ağaç keserdi. Fazlasını muhafaza ederdi. Şimdi hükümet muhafazasını eline aldığı ormanlara icabı gibi bakamadığı için de vaziyet büsbütün felaket olmuştur. Ahali de elinden alınan orman düşman malı gibi bakmaya başlamış kesmiş, yıkmış, yakmış. En büyük servetimiz böylece harap oluyor.”

Yusuf Kemal Bey (Kastamonu) “-Bir Orman Nazırının, ormanların tahribinin başında bulunduğu nezaretin teşekkülü ile başlamış olduğunu söylemesi cidden gariptir. O halde, bu nezareti ilga etmeli! (alkışlar) Efendiler: Avrupa’yı görenleriniz bilirler. Orada bir ağacın değeri, insandan kıymetlidir. Devletler ormanlarını hane bahçeleri kadar muntazam bilirler. Kesim, fenni şekilde yapılır, bir dal kaybolmaz, sonra yakıt olarak maden kömürü kullanırlar. Şimdi Nazır Paşa’ ya soruyorum: Bir dönüm ormanımızdan devlet ne istifade ediyor, biliyorlar mı?” 

Orman ve Ma ‘adin Nazırı Aristidi Paşa:” Ne miktarının biliyorum ne miktarını bilmediğimiz ormanlarımızdan bir dönümden aldığımız geliri. Bugün ormanlarımızdan temin ettiğimiz devlet geliri dört yüz bin lira cıvarındadır. Ne kadar ormanımız var malum değil! Amenejman heyetlerimiz yok. Belçika, ormanın dönümü başına temin edilen on altın frankın sekize düşürmesi dolayısıyla hükümete adem-i itimat beyan edilmiştir. Orada ormanlar bu kadar hayatidir. Ormanlardan istifade edebilmek için onları önce bölgelere ayırmak, kesime müsait olanlarını tespit ve ilan etmek ve sonra bunları halkın istifadesine sunmak gerekir. Bizde altı yüz bin dönüm ormana ancak iki bekçi isabet eder. 

Bunlara da 150 kuruş aylık veriyorsunuz. Tedbir alınsın demek kolaydır, fakat bu tedbir evvela para, badehu teşkilat ve nihayet ihtisas ister. Nezaretimiz bu sene, Trabzon ve Kastamonu ormanlarını numune olarak ele alacak, işbu teşkilatı orada ifaya çalışacaktır.

İsmail Mahir Efendi (Kastamonu) “-Ormanlarımızın tahribatına sebep, münhasıran bekçisizlik değildir. Ormanların dahilinde meskun binlerce  kura ve nahiye dahi var. Bunların geçimleri kısmen ormanlara bağlı. Orman Nezareti kesmeyin diye emrediyor. Bu emri kim dinler? Velev ki bekçiler olsa dahi mukatele olur, halk ormanlardan istifadeye devam eder. Bu mesele çok mühim. Nazır Paşadan rica etsek, bu hayati mesele için geniş bir program ihzar etseler.

Hasan Fehmi Efendi (Sinop): “Ormanlar içinde ikamet eden yüz binlerce halk, Orman Nezareti her ormanın başına bir değil bin bekçi koysa dahi, yine kesime devam eder. Çünkü müdafaa-i nefistir. Ovalar bomboş durur. Ormanlarda metruk be bikes yaşayan köylüleri ovalara ve vadilere iskan etmek, ormanları mutlak muhafaza altına almak, her köyün şahsına baltalık alan ayırmak, kesimi fenni olarak tanzim etmekle orman yangınlarına ve tahribatına mani olmak mümkündür. Ve memlekette yakın gelecekte orman kalmayacak, heyelanlar başlayacak, arazi kabiliyeti intaniyesini kaybedecektir.

Eğer bu hakikati görmez ve lüzumlu olan tedbiri almazsak, yakında vatanımızın bu orman bölgelerinin bile çöl haline geleceğini şimdiden kabul etmeliyiz.”

Erol Çatma  0531 672 86 15


[1] Bu makale daha öncede yayınlanmıştır.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.