Her yıl Marksist iktisat düşüncesine önemli katkı sunan bilim insanlarına verilen “Baran–Sweezy Anma Ödülü” bu yıl Türkiye kapitalizmine dair sınıfsal ve tarihsel çözümlemelere adadığı yaşamı için iktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav’a verildi

Marksist İktisada Katkı Ödülü Teşekkür Konuşması

World Association of Political Economy (WAPE), Marksist İktisada katkı yapanlara verilen 2025 ödüllerinden biri için beni (Korkut Boratav’ı) layık görmüş.

Hiç beklemediğim bir haberdi. Elbette sınırsız onur duydum. Beni ödüllendiren Kurul’un uyguladığı ölçütleri, gerekçelerini şu an bilmiyorum. Bu nedenle bunları tartışmam mümkün değil.

Buna mukabil ödülün “Marksist İktisada Ömür Boyu katkılarım” için verildiğini ayrıca öğrenince, beni marksizmi öğrenmeye yönelten öznel ve nesnel etkenleri bu toplantıdaki dostlarla, meslektaşlarımla; konuyla ilgilenenlerle paylaşmayı da uygun, hatta gerekli buldum.

1935 doğumluyum. 90 yaşımı sürdürmekteyim. Marksizm gibi bildiğimiz dünyanın pek çok yerinde eleştirel, hatta “aykırı” sayılan bir düşünce sistemine, hatta dünya görüşüne yaklaşma, ilgi duyma dönemi etkenleri her halde ilk gençlik yıllarında yoğunlaşmış olmalıdır. İlk okul yıllarımda, yani kabaca 1945-öncesinde Türkiye’de beni bu doğrultuda etkilemiş olan birkaç anıyı aktararak başlayayım.

İlkinde 7-8 yaşlarında olmalıyım. Evimiz Ankara’nın Hamamönü semtinde. Babam Pertev Naili Boratav Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF’de) öğretim üyesi. Oturduğumuz apartman dairesinin penceresinden babamın her sabah işe giderken izlediği cadde görülüyor. O gün babamın Fakülte’ye gitmesinden biraz sonra gençlerden oluşan kalabalık bir grup, tempolu sloganlarla aynı caddeden geçiyor; aynı doğrultuda yürüyorlar.

Lisede Almanca öğretmeni olan annem, sloganın “Kahrolsun komünistler…” olduğunu açıklıyor ve ekliyor: “Pertev inşallah derse girmemiştir…”

Sonraları öğreneceğim ki nümayiş yapan öğrenciler, babamla aynı Fakülte’de profesör ve doçent olarak çalışan üç “solcu” öğretim üyesinin üniversiteden atılmaları için gösteri yapmaktadır. Bu gösterilerden birinde Üniversite Rektörü’nü de istifaya zorlayacaklardır. Sonunda üç “komünist hoca” üniversiteden ayrılacak; babam mesleğini Fransa’da sürdürecektir.

***

İkinci anım İstanbul’da Tıp Fakültesi’nin son sınıflarında öğrenci olan Can ve Müeyyet amcalarımla ilgilidir.

Dokuz yaşındayım. Yaz tatili olmalıdır; çünkü Mudurnu kaymakamlığından emekli dedem Naili bey ve karısı Sıdıka hanım’ın Fatih- İstanbul’daki evlerinde kalıyorum. Amcalarım da aynı evde kalıyorlar.

Dedem Naili bey, bir sabah bana seslendi: “Korkut hazırlan; amcalarını görmeye gideceğiz…” Bir süreden beri amcamlar Fatih’te kalmıyorlardı; ama yaz aylarında sık sık gittikleri Mudurnu’da olduklarını düşünüyordum.

Dedemle birlikte Fatih-Harbiye tramvayına bindik. Herhalde bir saate yaklaşan bir yolculuktan sonra Harbiye civarında indik. Fark edeceğim ki Harbiye’deki askerî cezaevinde görüşme günü imiş; dedem beni orada tutuklu olan amcamları ziyarete getirmiş. İkisinin de yüzleri gülüyordu; oturduk, konuştuk. Dedem açıklama yapmadı. “Bak amcanlar burada; merak etme; utanılacak bir şey yapmadılar…” mesajı vererek sonraki yıllar için beni uyarmak istemiş olsa gerek.

Herhalde bir hafta sonra babaannem Sıdıka hanım da iki oğlunu cezaevinde ziyarete gitmişti. Dönüşte sinirliydi. Nedenini anlattı: Nöbetçi subay babaannemin kimliğine baktığında münasebetsizlik yapmış; “hanım, hanım, sen de durmuş, durmuş üç komünist doğurmuşsun…” demiş. Okur-yazar bir faşist olduğu anlaşılıyor; babamın “komünist profesör Pertev Boratav” olduğunu fark etmiş… Sıdıka hanım geri kalmamış. Haddini bildirmiş: “Halt etmişsin; ben aslan yavrusu üç oğlan doğurdum…”

***

İlk ideolojik eğitimim bu deneyimlerden oluştu. Sonradan öğrendim ki amcalarım II’nci Cihan Harbi yıllarında illegal İlerici Gençlik Derneği üyeleri olarak yargılanmaktadır. Bir dernek üyesi Nazi Almanya taraftarı başbakanı protesto eden Saraçoğlu Faşisttir yazılı bir pankartı Süleymaniye Camisi’ne asarken yakalanmış; açığa çıkmışlar. Babam da İstanbul Üniversitesi’nden sınıf arkadaşı Sabahattin Ali ve Tan Gazetesi’ni çıkaran dostları Sertel’ler gibi anti-faşistti; Sovyetler Birliği taraftarıydı. Can ve Müeyyet amcamları da etkilemiş olması doğaldır.

Babamın Paris sürgünlüğü yıllarında amcalarımın çevresinde yetiştim. Başta Enternasyonal olmak üzere devrimci marşları öğrendim; benimsedim. Marx’ı, giderek Engels ve Lenin’i de o sayede tanıdım. Kayseri-Talas’taki Amerikan Ortaokulu’nda dört yılık yatılı öğrenciliğimde edindiğim İngilizce’yi sonraki yıllarda köreltmedim. Lise ve üniversite yıllarımda Amerika ve İngiltere’deki Marksist dergileri o sayede izleyebildim.

***

Babamın Rumeli göçmeni bir aileden öğretmen Hayrünnisa ile evlenmesi sonunda oluşan büyük ailede, anneannem ile başlayan on beş öğretmen var. Benim de önce bir politik iktisat öğrencisi, sonra da öğretmeni olarak aynı mesleğe yönelmem adeta kaçınılmazdı.

Özetlediğim bu soy kütüğü, Marksist olmamı da adeta genetik olarak belirlemişti. Türkiye’den, hatta başka coğrafyalardan yaşıtım Marksistlerin bu düşünce sistemini ve eylem rehberini nasıl, ne kadar güçlükle, adeta tırnakları ile kazarak keşfettiklerine tanık oldum. Sürekli karşıtları ile çekişerek, tartışarak; gerçekleştirilen sancılı bir keşif ve öğrenme süreci… Bu insanların yanında ben talihliyim. Ömür boyu kesintisiz çabaları nedeniyle ödüllendirilmeyi gerçekten hak edenler o meslektaşlarım arasındadır.

Bana gelince, genetik ve toplumsal olarak belirlenen, adeta bana bedelsiz olarak sunulan nesnel olanakları israf etmeyerek kaba (“vulgar”) iktisadın bu ilkel önermesini ihlal etmişim. Bu tespitlerini bu ödülle bana aktaran meslektaşlarıma bundan sonra da layık olmaya çalışacağım.

Korkut Boratav


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.