31.10.2025 Cumhuriyet
Dünya tasarruf günü: Geleceği korumak için küçük adımlar. Büyük adım: Kapitalizmden kurtulmak!
“Her yıl 31 Ekim’de kutlanan Dünya Tasarruf Günü. Yalnızca bireysel bütçelerimizin değil, gezegenimizin de tasarrufa ihtiyacı olduğunu anımsatır. Tasarruf sadece para biriktirerek değil, bilinçli davranmak ve kaynakları korumak anlamını taşır.
Bu özel günün kökeni 1924 yılına uzanır. İkinci Dünya Savaşı sonrası bireylerin birikim kültürünü benimsemesine zemin hazırladı.
İklim değişikliği çağında tasarruf
İklim değişikliği “bu dünyanın hesabı”nın ertelenemeyeceğini gösteriyor. Artan sıcaklıklar, su kıtlığı ve aşırı hava olayları sürdürülebilir kullanımın önemini her geçen gün vurguluyor/artırıyor. Bu bağlamda tasarruf yalnızca bugünü değil, yarını korumak anlamına geliyor
Evlerde gereksinim olmayan bölümlerin aydınlatılmaması, su tasarrufuna dikkat edilmesi, toplu taşımaya yönelmek, tek kullanımlı ürünlerin azaltılmak ve atığı minimuma indirmek, ısı yalıtımı… (Türkiye’de araç sayısı 2002 yılında 7 milyon iken 2025’te 33 milyona çıktı)
Elbette konu iklim değişikliğiyle mücadele olunca bireysel tüketimin olabildiğince azaltılması gerekir. Bunun için su, elektrik ve emek tüketimi yüksek araç ve tesislerin yenilenmesi yoluna gidilmelidir zamanında. Bu amaçla enerji verimliliği yüksek ürünleri tercih etmek, kullanılmayan cihazları prizden çekmek, ısıtma ve soğutmayı dengeli kullanmak hem tüketimi hem de maliyeti azaltır. Muslukları gereksiz çok açmamak, açık bırakmamak fark yaratır.
Çocuklar da erken yaşta tasarrufa alıştırılmalıdır.”
Ancak sağlıklı ve kaliteli yaşam ve tüketime her zaman dikkat edilmeli ve dünyanın bize ve geleceğimiz çocuklarımız için bir emanet olduğu, dünyanın yaşayan bir gezegen olduğu düşünülerek tüketimimizi en aza indirmeye çalışmalıyız.
Dünya ve insanlık için hayat, ekonomik zenginlik için değil insanlığın bilimsel bilgi birikimi için vardır.
Tasarrufun asıl kaynağı tüketim ise eğer üretim ve dağıtımın da aynı özende yaşanması gerekir. Öncelikle üretim en sağlıklı ve en kaliteli seviyede olmalı, insanlığa ve çevreye zarar vermemelidir. Hayatta amaçlar ekonomik zenginlikle değil ahlaklı, akıllı, bilimsel yaşam sürmekle olur. Ancak içinde bulunduğumuz kapitalist düzen bu hayat felsefesine çok aykırı bir yaşam tarzını dayatıyor, yalandan bilimsel bilgi, ekonomik amaçlar, hukuk ve olmadı silah gücünü kullanarak amacına ulaşıyor. Ancak yaşadığımız bu 21.yüzyılda tüm kötülükler gün yüzüne çıkmaya ve anlaşılmaya başladı. Çevresel doğal bozulmalar, adaletsiz bir yaşam ortamı, doğa bilimsel bilgi yerine teknolojik dayatmalar( en son yapay zekâ gibi) insanlığın üzerinde bir işkence görevi yaratıyor. Yani dünyadaki 8 milyar insanın sadece binde 1’i olan 8 milyonu mutlu 7 milyar 992 milyonu ise mutsuz bir hayat sürdürüyor. Çünkü paranın padişahlığı öldürüyor insanlığı!
KALİTESİZ ÜRETİMİN TÜKETİMDEKİ ZARARLARI
Kalitesiz üretim ucuz mal üretmek için vardır. İşletmeler piyasanın şartlarına ve tüketicilerin alım güçlerine göre üretim yaparken kalitesiz üretimi desteklemektedirler(Bu gün Türkiye’ de yaşananlar). Yani vatandaşların gelir düzeyleri kaliteli ürün alacak seviyede olmalıdır.
Kalitesiz üretimi önlemek için tüm alanlar için kalite standartları belirlemek ve denetlemek gerekir.
Kalitesiz üretim nedeniyle Türkiye’de tüm alanlarda ortalama 4 kat fazla üretime ihtiyaç duyulmaktadır.
UCUZ METALARIN TÜKETİMDEKİ YERİ
Ucuz metalar kalitesiz olduklarından tüketim miktarları yüksektir, faydaları azdır ve sağlıksızdır.
KAPİTALİZMİN HAVANIN ISINMASINDAKİ YERİ
Sermaye büyüdüğü oranda çevre kirliliğini de yükseltmektedir. Bu sakıncayı önlemek için ne yapmak gerekir? Öncelikle toplumun kullanımı için gereken eşya ve doğal ihtiyaçları için kullanacağı gıda ürünlerinin miktarlarını ve kalitesini takip ve belirlemek için çalışmalar ve bu miktarlara göre üretimi desteklemesi gerekir.
Eğer bu miktarlar üzerinde üretim yapmak isteyenler olursa bu üretimin ihracat için yapılmasına izin ve destek verilebilir. Böylece doğaya yük olmayan bir ekonomik alan yaratılmış olabilir.
REKLAMLARIN EKONOMİDEKİ YERİ
Reklamlar ise tüketimi değil satın almayı hızlandırmakta ve dolayısıyla gereksiz üretimi çoğaltmaktadır. Bunun için reklamların mümkün olduğu kadar azaltılması ve toplumun beyninin karışımını yok edecek seviyeye indirilmesi gerekmektedir.
Toplumun ekonomik zenginliğe değil bilimsel, sağlıklı ve kaliteli yaşama ihtiyacı vardır. Bunu yaratmada öncelikle devlet sorumludur. Devlet tüm toplumu izlerken sermayenin de nereden geldiğini ve nereye gittiğini çok iyi izlemesi gerekir. Oysa Türkiye’de devlet yurttaşları çok sıkı bir denetime almışken sermayeye gülücükler veriyor, çalışanlara ve emeklilere açlık sınırı altında maaş veriyor. Bu çarpıklığı her gün ticari ve sınai kuruluşlarda, otellerde çok yoğun olarak görüyoruz. Demek ki devlet görevlerini çok ihmal ediyor. Tüm toplum işe giderken, sokağa çıkarken huzursuz ve mutsuz bir şekilde evden çıkıyor ve eve gelirken aynı endişeleri tekrar yaşıyor.
Dolayısıyla devleti gerçek devlet, tüm vatandaşları gerçek vatandaş olmaya, saygıya ve sevgiye davet ediyoruz.

sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
