17.12.2025 Cumhuriyet Gazetesi –Dr. Engin Ünal -15. Dönem CHP İstanbul Milletvekili
“CHP 39. Olağan Kurultay’ında tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti. Tüzük değişikliği parti tabanının parti yönetimine daha çok katılımını sağlamaya; iktidar programı ise CHP’nin iktidar yıllarında uygulayacağı politikalara yönelikti.
İktidar programı ile demokrasinin rayına oturması, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve toplumda fabrika ayarlarına(?) dönülmesi amaçlanmıştı ama programın çok ciddi eksiği vardı: programda işçinin adı yoktu. Oysa sosyal demokrat partilerin gücünün dayandığı en önemli kesim işçi sınıfı ve onların örgütleridir. Ecevit’in CHP Genel sekreterliği ve genel başkanlığı döneminde işçi sınıfı ve örgütleri çok önemsenirdi. Partinin işçi komiteleri vardı. İllerde ve ilçelerde çalışan bu komiteler işçilerden ve sendika yönetimlerinden oluşur; sendikaları ziyaret eder; grevlere, işçi direnişlerine destek verir; İl ve ilçelerde partinin emek politikaları konusunda kamuoyuna aydınlatan toplantılar yapar; gerektiğinde hükümetin emek politikalarını eleştiren bildiriler yayımlardı.
1973-1977 seçimlerinde CHP’nin birinci parti olmasında bu komitelerin önemli katkısı olmuştur.
Ecevit sonrasında parti ile işçi sınıfı ve örgütleri arasında bağlar zayıflamış ve işçi sınıfının adı anılmaz olmuştur. Siyaset yelpazesinde sosyal demokrat partilerin varlığı yaşamsal önemdedir. Ülkemizde gerçek anlamda bir sosyal demokrat partinin olmayışı, demokrasiden kaçışın önemli bir nedenidir(kaynağıdır). Sosyal demokrat parti olması gereken CHP’nin bu konuda ciddi eksiklikleri vardır.
CHP ne yapmalı?
İktidar olmaya çok yakın CHP, ülkede hukukun(adaletin) üstünlüğünü kurup demokrasiyi yeniden yeşertirken işçi sınıfı ve örgütleri ile bağlarını yeniden kurmalı, yönetim kadrolarını ve üye tabanının emekçilerin olmasını çok önemsemelidir. İşçi komitelerini yeniden kurmalı ve işçi sınıfı örgütleri ile parti arasında sağlam köprüler oluşturmalıdır.”
“Emekçi haberleri:
Sağlık emekçileri sokağa çıktı
Bırakın işimizi yapalım
Sağlık emek ve örgütleri “Eziyet yönetmeliği” ismini verdikleri ve aile hekimlerinin tepkisine neden olan “Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği”ne ilişkin Türkiye’nin birçok yerinde basın açıklaması yaptı.
Ankara İl Sağlık Müdürlüğü önünde yapılan açıklamada, aile hekimliği sisteminde görev yapan aile hekimleri ve aile çalışanlarının, son bir yıl içerisinde aile sağlık merkezlerine gelmeyen kayıtlı hastalar gerekçe gösterilerek ilk kez bu ay ücret katsayılarının yarıya indirildiğini ve ciddi ve ciddi gelir kayıpları yaşadıklarını aktardı.
Emekçiler, “Hastalarımıza daha kaliteli hizmet vermek, gerçekten hekimlik yapmak istiyoruz. Bırakın işimizi yapalım. Bırakın tıp diplomamızın hakkını vererek çalışalım. Bırakın kendi planladığımız akılcı bir sistemde hizmet verelim” tepkisini gösterdi. Açıklamanın ardından sağlık emekçileri uyarı niteliğinde “sarı kartlarını” Sağlık Bakanlığına gösterdi.
Bakan Memişoğlu 412 dedi, veriler 2 bin 85 olarak açıklandı
Yurtdışına giden sağlık çalışanlarının sayısı her geçen gün artarken sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun 2025’te 412 hekimin yurtdışına gittiğini duyurmasının ardından tepkiler devam ediyor. Türk Tabipler Birliği ise elindeki verilerle bu sayıların ört5üşmediğine dikkat çekti. Buna gerekçe olarak da TTB tarafından başvuru işlemleri kapsamında verilen “iyi hal belgesi” gösterildi. TTB merkez Birliği Konseyi Üyesi Dr. Ali Kanatlı, “2025 yılının ilk 11 ayında yurtdışına gitmek için bizden belge alan hekim sayısı 2 bin 85” dedi.
Bakan Yusuf Tekin, MESEM’i savundu ama veriler gerçekleri ortaya koydu-Aytunç Ürkmez
12 yılda 770 çocuk öldü.
Milli Eğitim Bakanlığının Meslek Eğitim Merkezi (MESEM) özellikle eski bakan Mahmut Özer, (2021-2023) döneminde ulusal eğitim politikası olarak hızlı bir biçimde mesleki eğitim üzerinden piyasalaştırıldı. Mevcut bakan Yusuf Tekin döneminde ise MESEM’lerin mesleki eğitimdeki etkisi artırıldı.
Özellikle son dönemde iş kazaları sonucunda artan çocuk cinayetleri kapsamında MESEMLER eğitime yönelik eleştirilerin merkezine oturdu.
İşçi sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisinin verilerine göre, son 12 yılda en az 770 çocuk çalışırken yaşamını yitirdi: İSİG’in ilgili raporunda ise 15-17 yaş arısında çocuk işçiliğin bu süre zarfında sanayi, inşaat ve hizmet kollarında arttığı, bunun başat nedeninin de MESEM’ler aracılığıyla çocukların buraya yönlendirilmesi olarak belirtildi.
Yine İSİG Meclisi’nin verilerine göre bu yıl içinde 87 çocuk iş kazasında yaşamını yitirirken bunların büyük kısmının MESEM’ler kapsamında çalıştırılan çocuklar olduğu vurgulandı.
Çocuk hakları konusunda çalışan araştırmacı-yazar Özgür Hüseyin Akkış, TÜİK ve MEB’in verilerinin ortalamalarından hareketle “15-17 yaş arası çocuk işçi sayısının 869 bin, MESEM’lerde sözde eğitim gören çocuk sayısı ise 503 bin 962 olduğu belirtildi. “Bu çocukların büyük kısmının yoksul ailelerin çocukları olması da bir tesadüf değil” dedi.”
Bu bilgiler ve haberler karşısında insan donup kalıyor. İnsana-vatandaşa bu kadar az değer ve özen gösterilmediği bir dönemi hiç yaşamamıştık son 65 yılıdır. Ecevit’in çalışma bakanı olduğu 1962 yılında işçilere grev hakkı verilmişti. O günden beri işçiler sendikalar kuruyorlar, toplusözleşmeler yapıyorlar gerektiğinde grevler yapıyorlar ama son 40 yıldır bu haklarından olağanüstü bir şekilde mahrum kalıyorlar ve sürekli devlet baskısı altında kalıyorlar. CHP ise Ecevit dönemleri hariç bu olumsuzlukları görmedim, duymadım diyerek susuyor.
CHP 1945 yılından bu yana kapitalist sistemin egemenliğinin gözlemcisi ve bekçisidir. Atatürk’ün yolundan uzaklaşmış ve serbest piyasa, sınıfsal toplum egemenliği için sessiz ve destekçisi olmuştur. Önce Marshall yardımlarını almış ve teknolojik, bilimsel kalkınmadan vazgeçmiş sonra 1950’de ağaların partisi Demokrat Partiye teslim etmiştir iktidarı. 1960’larda ise devrimci bilim insanlarının yaptığı anayasa ile güzel bir on yıl yaşamıştır halkımız. Ama 1971 darbesi ile ise ekonomi-para öne geçmiş, bilimsel, sosyal ve kültürel gelişme arkaya yönlendirilmiştir Memduh Tağmaç tarafından. Bu felsefeye rağmen Rahmetli Bülent Ecevit sosyal, kültürel gelişmeyi öne almaya, ekonomiyi ise arkaya almaya çalışmış ama gizli ellerin ayarttığı kontrgerilla baskılarıyla 5 bin kardeşimiz öldürülmüş ve 1980 darbesi yaratılmıştır. Ne demişti Genel Kurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren: Biz olayların olgunlaşmasını bekledik.
1983’de ise yeni seçimler yapılmış ama Rahmetli Erdal İnönü’nün kurduğu ve sosyalistlerin bile üyesi olduğu Sosyal Demokrat Parti (SODEP)seçimlere katılamamış, engellenmiştir. Ve CHP 1991 yılında yeniden kurularak SODEP-SHP ile birleşmiş, 1993 yılında resmi olarak iktidar ortağı olmuştur.
Peki, yeniden kurulan CHP’nin kurucu başkanı kimdir? Deniz Baykal’dır. Deniz Baykal 1970’li yıllarda CHP’de hükümetlerde bakanlıklar yapmıştır ve Ecevit’i çok üzmüştür. 1980’lerde SHP’de Erdal İnönü’yü de üzmüştür. Ama Deniz Baykal hiçbir zaman sosyal demokrat olmamış hep sermayenin büyümesine gözcülük yapmıştır. Ve 2000 yılında İngiltere Başbakanı Tony Blair, biz bundan sonra üçüncü yolu izleyeceğiz, demiştir. Yani “ne solcu olacağız ne sağcı, futbolcuyuz futbolcu”, demektir. Ve Tony Blair İngiltere İşçi Partisi Başkanıydı. Böylece Deniz Baykal da kendi siyasi yerini gün yüzüne çıkarmış oluyordu. 2002’de AKP’nin iktidarı kazanmasından da çok memnun olmuştu.
Kemal Kılıçdaroğlu da Deniz Baykalı’ın yolcusu olarak görevini Özgür Özel’e devredinceye kadar sürdürmüştür. 2017 Nisan ayında yapılan çarpık bir Anayasa değişikliğine bile iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmamıştır. Özgür Özel’in başkanlık dönemine karşı tavırları da yerini çok iyi belli etmektedir.
CHP’lilere çok önemli bir görev düşüyor: Partilerinin yerini ve yurdunu kesin olarak ortaya koymak, Bülent Ecevit’in sosyal demokrat partisi yapmaktır. Bunu sağlayamazlarsa isteyenler partiden ayrılıp Erdal İnönü’nün Sosyal Demokrat Partisi’ni yeniden kurmaları temel görev haline gelmektedir.

sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.
