Avukat Halit Çelenk’in 6.05.1994 günü Karşıyaka mezarlığında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anma toplantısında yaptığı konuşmadan, Yenilmeyenlerin Tanığı kitabından.

“Dostlar

Deniz Gezmiş Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 22 yıl önce bugün sabaha karşı, davanın savcılarından Baki Tuğ’un da itiraf ettiği gibi salt düşüncelerinden ötürü yani Marksist bir dünya görüşünü benimsedikleri için asıldılar. İdam hükmü, darbeci iktidarın talimatıyla, hukuk ve adalet bir kenara itilerek önceden verişmişti.

İdam cezası onları korkutmadı, inançları uğruna her cefayı göze almışlardı. Tarihte ve yaşamda ölüm cezasının ve sehpanın küçüldüğü, cüceleştiği anlar vardır. Bu anlar, kaynağını inancın gücünden alır. Ölüm cezası Deniz’in, Yusuf ve Hüseyin’in devrimci inanç ve azmi karşısında böylesine küçülmüş ve cüceleşmişti. İnfaz gecesi devrimci eylemlerinin bir aşamasını yaşıyor gibiydiler.

Dönemim başbakanı Nihat Erim, infazlardan önce, “pişmanlık getirsinler, gerekeni yaparız” dediği zaman Deniz, Yusuf ve Hüseyin bize: “Biz yaptıklarımızdan pişman değiliz, yaptıklarımız doğruydu, ne gerekiyorsa onu yaptık, ailelerimize söyleyin bizim adımıza bir pişmanlık açıklamasında bulunmasınlar” diyerek devrimci onurlarını korumuşlar ve ölüme meydan okumuşlardı.

Sehpa altında “ Yaşasın Marksizmin ve Leninizmin evrensel ilkeleri, Yaşasın tam bağımsız Türkiye, kahrolun emperyalizm, kahrolsun faşizm.. haykırışları da inançlarının gücünü ve yürekliliklerini simgeliyordu.

“Eski ağacımızın civan üç dalıydılar

Toprağımızın yüreğinde yeşeren

Gecemizden yıldız gibi kaydılar

Yudum Yudum içtik  acılarını

Bir aşamanın daha bedenlerinden

Dindirdik doğum sancılarını

Üç ayaklıları kurdular

Bir şafağa doğru erken erken

Üç dal, yan yana çiçeğe durdular (Subutay Hikmet)

Işıklar içinde uyusunlar”

2.05.2024 Cumhuriyet Gazetesi

“Son 53 yılın en sıcak dokuzuncu mart ayı yaşandı.

 Metroloji Genel Müdürlüğü’nün raporlarına göre mart ayında ortalama sıcaklıklar Trakya, Marmara Bölgesi, Ege Bölgesi batı kıyıları, Akdeniz batı ve orta kesimleri, Bartın, Trabzon Düzce, Ağrı ve Ankara’da Nallıhan, Beypazarı’nda ısı mevsim normallerinin üstünde gerçekleşti. Isı 1991-2020 normallerinin 1,5 derece üstüne çıktı.   

Genel olarak iklimsel afetler ve mikrobiyal tehditler de artıyor dünyada. Son çeyrek yüzyıldaki görülme sıklığı, artış eğilimleri beklentilerin ötesinde gerçekleşen ve süregelen “küresel ısınma, iklim değişikliğine” bağlı sayısız karmaşık sağlık sorunları etkisiyle yaşamı tehdit etmeye devam ediyor. 

Özellikle son yarım yüzyılda sadece yüksek teknolojiye umut bağlayan ve doğanın yaşamsal dinamiklerini, doğal dengeyi göz ardı eden insanoğlunun uslanmaz egosu yüzünden birçok felaketle yüz yüzeyiz. Son çeyrekte yaşananlar, özellikle insan, hayvan, bitki, su, çevre ve ekosistem ara yüzünde süregelen etkileşimler bu dinamik süreci öngörülmeyen ölçekte cisimlerin yönünü veya hızını değiştirmektedir.

DSÖ’ye göre, küresel iklim değişikliği, sıcak hava dalgaları, büyük yangınlar, seller, tropik fırtınalar, kasırgalar gibi insan acil durumlarını tetikliyor.

Yeni göreve gelen Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı ne diyor? “Her tarafı yemyeşil, zümrüt gibi olan Anadolu coğrafyasını adeta talan ettik, ağaçlarımızı yok ettik, ormanlarımızı da kel hale getirdik.” Yağmacılığın

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne demişti? “İstanbul’a ihanet ettik!” Ama bu söze rağmen o günden beri tüm yurdu delik deşik eden bir yağmacılığın dayatmasıyla yaşıyoruz.

AKP dönemi öncesi (1923-2002) dönemde verilen maden arama ruhsatı 1186 iken AKP döneminde verilen ruhsat sayısı 386 bin olmuş!

Antalya’da Limak Lara Otel’in, İngiliz internet sitesi üzerinden rezervasyon yapan Türk yurttaşından 120 Avro “milliyet farkı ücreti” almasının yankıları sürüyor. Otele 54 bin 694 lira idari para cezası kesilmiş.

Şimdi ne demek bu, ne kadar adaletsiz ve ahlaksız seviyeye düştük paranın padişahlığı yüzünden. Bilge, kültürlü, adaletli ve ahlaklı olmaya çalışmayı bıraktık; paranın hamalı, kulu, kölesi olma seviyesine düştük!.. Ne yazık ki!..  

Bu hava, su, toprak kirliliğinin üç nedeni var: birincisi, aşırı tüketim hırsı, ikincisi, toplumun gelir dağılımı bozukluğundan dolayı kaliteli ürüne ulaşamaması ve aynı ihtiyacını birden fazla ürünle karşılamaya çalışması, satın alması ve üçüncüsü, GDO’lu üretim ve tüketim. Yani paranın egemenleri daha fazla para kazanmak için doğal yoldan bir ürünle karşılanması mümkün olan tüketimi 3-5 kat fazla tüketimle sağlattırdılar.

AKP hükümeti iktidara geldiği ilk yıllardan itibaren doğal tohum ekimi ürünleri almamaya ve İsrail’den alınan; bir kez ekilebilen, ürünleri ekilemeyen GDO’lu tohumlara mahkum etti çiftçiyi ve halkı. Bu GDO’lu ürünler doğal yoldan tüketimin 3-5-8 katı fazla tüketime neden oluyor, aynı tarlaya başka tür bir ürün ektirmiyor ve dünyalar kadar su ve ilaç tüketimine neden oluyordu. Böylece dış ticaretimizde açık sürekli büyüyor, 150 milyar dolar olan dış borç 500 milyar dolara çıkıyordu.

Bu gereksiz madde tüketimini karşılamak için de tarım ve sanayi aynı oranda elektrik, akaryakıt tüketim artışına neden oldu.

Hava, su toprak kirliliği yaratan teknolojik bir ürün olan taşıtların sayısı da son 23 yılda 7,1 milyondan 28,3 milyona çıkmış. Sokaklarda yürüyemez hale düştük! Nüfus ise 64,1 milyondan 85,4 milyona çıkmış!

Bence ekonomik büyüme aldatmadan, yanılgıdan, tüketimden, kirletmeden, doğayı öldürmeden zenginleri büyütmekten başka bir şey değildir. İnsanlık dünyada ekonomi için var değildir; bilimsel bilgili insan olmak için vardır. Bu felsefeye uymayanlar dünya hainidirler! 

Denizlerin felsefesini hayata geçirebilseydik bu yıkımları yaşamayacaktık. Fidel Castro ve bugünkü Küba bu düşünceye en güzel örnektir; Dünya için.