Açlık ve Emperyalizm kitabını okurken Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı’nın yazısında Genetiği Değiştirilen Organizmalar konusuna takıldı aklım ve geçen hafta yazdığım yazıdan ilham alarak bir yazı daha yazmaya çalıştım.

Yazıdan yaptığım alıntı şöyle:

“Ne demişti eski ABD Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger: Petrolü denetlersen ulusları, gıdayı denetlersen insanları denetlersin. Ve Irak’taki ABD İşgal Kuvvetleri Komutanı P. Bremer’in 81. Kanunu meali : Bizim GD tohumlarımızı alın ya da ölün!

Tarımda kapitalist paradigmanın iflası, genellikle dev tarımsal işletmeler ile sözleşmeli tarım şeklinde yapılan endüstriyel tarımın getirdiği yıkımlarla ortaya çıkmış bulunuyor. Endüstriyel tarım, gıda sektörü ve organize gıda perakendeciliğiyle bütünleşmiş, yabancılaşmış ve yerel tohumlar yerine hibrit ve özellikle Genetiği Değiştirilmiş tohumları dayattı.

ENDÜSTRİYEL TARIMIN YIKIMLARI

Endüstriyel tarım doğayı yok ediyor, insan sağlığını tehdit ediyor. Kimyasal kirlenme yarattığı, doğayı kirlettiği gibi insan sağlığına zarar verecek kirletilmiş gıda üretimine yol açıyor. Elde edilen ürünlerin besin değerleri, köylü tarımcılığıyla üretilen ürünlere göre daha düşük. Endüstriyel tarım köy tarımcılığına zarar verdiği için işsizliği de yükseltti.  

Endüstriyel tarım topraklarımızı, nehirleri, gölleri denetim altına alıyor, büyük toprak satın almalarına neden oluyor. Çevre ülkeleri hammadde ithalatçısı durumuna getiriyor. Türkiye, yem, gübre, tarım ilacı, damızlık vb. üretiminde dışa bağımlı, çiftçilerin gelirlerinin çoğunun girdi-çıktı denetimini elinde bulunduran, bağımlı oldukları tekelci şirketlere aktarılmasına neden oluyor.

Böylece küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri işlerinden oluyor, devam edenler sömürülüyor. Tüketiciler tekel fiyatlarıyla ödeme yapıyor, kalite, sağlık tartışmalı hale geliyor, çoğalıyor, çevre sağlığı bozuluyor, küresel ısınmaya neden oluyor, genler açısından tek-tip insan olmamıza neden oluyor. Emperyalizm önümüze ne koyarsa o oluyoruz. Yemeği o koyuyor, kültürü o koyuyor, sosyal hayatı o koyuyor ve bilimi o koyuyor.

Carreforsa yabancı ortaklı, METRO, MİGROS yabancılaşmış, bütün büyük su perakende şirketleri yabancılaşmış.

GDO’LAR TOPLUM VE ÇEVRE SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLİYOR

GDO’lar son 45 yıldır dünya kamuoyunun gündeminde. GDO nedir? Kimi yöntemlerle kendi türü dışında bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilmiş, bitki, hayvan ve organizmalardır. Çok kabaca anlatırsak; örneğin, hastalıklara karşı dayanıklı olsun diye pamuğa böcek öldürücü bir genin ve balık geninin domatese aktarılması ile yaratılan organizmalara bu ad veriliyor.

Bizde 2006 yılında başlanan, 2013 yılı itibariyle GDO’lu tarımı en fazla olan 10 ülke sırasıyla; ABD, Brezilya, Arjantin, Hindistan, Kanada, Çin, Paraguay, Güney Afrika, Pakistan. Bunun için 13 milyon çiftçi çalışmıştır, yetiştirilmiştir.

GDO’ların tarım üzerine etkileri:

GDOlu tohumlar verimliliği artırmıyor. ABD’de pamuk üretimi verimi 933/ha, Türkiye’de ise 1.334 kg/ha. Tarım ilacı kullanımını azaltmıyor, tersine çoğaltıyor. Gübre kullanımını azaltmıyor. Şirketleşmeyi artırdığı için istihdamı artırmıyor, azaltıyor, köylüler köylerini terk ediyor. (Biliyoruz ki ABD’de tarım nüfusu %2)

Tohum biyoçeşitliliğini yok ediyor, ticari merkezlere mahkûm ediyor, GDO olmayan vatan tohumlarını da bozuyor. Beslenme çeşitliliğini bozuyor, insanlığı gıda sanayinin denetimi ve yönetimine sokuyor.   

GDO’lar ürün ve çevre sağlığını bozduğu gibi insan sağlığına da zarar veriyor. Örneğin, bağışıklık sistemini çökertiyor, doğum yeterliliğini bozuyor kısırlığa neden oluyor, kanser gibi hastalıkların artmasına ortam hazırlıyor. Yapılan incelemelerden kalp hastalıklarından ve kanserden koruyucu olan bitkisel östrogen bileşiklerde azalmalar olduğu bilinmektedir.”

Ülkemizde yerel mısır tohumu ekimi bırakılmış, hibrit veya GDO’lu tohumlar ekimine geçilmiştir. Bakanlık 2021 yılında GDO’lu mısır, kanola, pamuk ve soya fasulyesine izin vermiştir, ekimi desteklemektedir; ithalatı serbesttir.

Türkiye’de mısır üretilen illerde ilk 10: Konya yüzde 19, Adana %15, Mardin %8, Osmaniye % 6, Karaman %5, Sakarya %5, Manisa %5, Şanlıurfa %4, Diyarbakır %4 ve Karaman %4 olup, toplamın %75’ini üretmektedir.

2023 yılı itibariyle Dünya mısır üretimi toplamı 1.213 milyon ton. ABD 382 milyon ton, Çin 277 milyon ton, Brezilya 129 milyon ton, AB 59,7 milyon ton ve Ukrayna 42,1 milyon ton. (ABD’nin nüfusu 325, AB’nin nüfusu 448 milyon)

Türkiye’nin 2022 yılı mısır üretimi 6,5 milyon, ithalatı 2 milyon 983 bin ton ve ihracatı 1milyon 270 bin ton. Ve tüketimin %65-70’i hayvan yemi ve % 20’si gıda alanında.

Mısırın 2012 üretimi(milyon ton) 4,6, ithalatı 1,5, gıda tüketimi 1,2, yem üretimi 4,4, sanayi 0.2, diğer 0,2 milyon ton, toplam 6,0 milyon ton. 2022 değerleri (milyon ton) üretim 6,4, ithalat 3,5, gıda tüketimi 1,3, yem sanayi 7,9, sanayi 0,4, diğer 0,3, toplam tüketim 9,9 milyon ton.  

Yem üretin fabrikası 2012’de 471, 2022’de 278. Yem üretimi 2012’de 14,5 milyon ton, 2022’de 27 milyon ton.  

GDO’lu tohum için Türk yetkililerle görüşüyoruz, diyor 27 Haziran 2022’de Pionerr Hİ-Breed’in Başkanı. 90 ülkede faaliyet gösteren şirket için Türkiye’nin 20 önemli pazardan biri olduğunu, Türkiye’de bir üretim birimi ve şirketi olduğunu, mısır, buğday, kanola, ayçiçeği tohumlarını Adana’da üretip Türk çiftçilere sattığını söylüyor. Şirketin 2010 yılında cirosu 5,3 milyar dolar. ABD’de 1930-1940’larda hasat hektar başına 2 metrik tondu, bugün ise 10 metrik tona yükselmiş durumda. Bugün Afrika ve Asya’da hâlâ pek çok bölgede 2 tonluk hasat alınıyor,  Türkiye’de 5 bin 500 çiftçi bizim doğru üretim tekniklerimizi kullanıyor, diyor.

Fakat, İç Anadolu Bölgesi’nde, bilhassa Konya ovasında çok büyük bir sorun vardır. Bölge büyük bir toprak çökmesi(obruk) yaşamaktadır. Bir taraftan kömür madeni çıkarılmasından doğan boşluklar, bir taraftan mısır ve çok su tüketen GDO’lu ürünler yüzünden çökmeler olmuş 300’ü büyük ölçekli 2600 obruk oluşmuştur. Bölgede normal, kültürel ve doğal bitki üretimi terk edilmiş dev su tüketen alanlara kayılmış, Akdeniz’den yeraltıyla gelecek sulara bile muhtaç duruma düşülmüştür!..

Acele sermayenin kapıkulu olmaktan kurtulup doğal yaşama dönülmelidir.