
Dördüncü gününe girdiğimiz ve halen 88.nci saatte bile mucize şeklinde enkaz altından insanların kurtarıldığı depremle ilgili yazdığım eleştirilere iktidar çevresinden saldırılar gelmeye başladı.
Neymiş!
Ulusça birlik beraberlik içinde olmamız gereken günlerde bu eleştiriler yapılır mı imiş!
İyi niyetle bu eleştirileri yapanlara sözüm yok ama bizim iyi niyetle yaptığımız eleştirileri neredeyse hainlikle suçlayanlara söyleyecek sözümüz var elbet.
Şu acılı günlerde en çok halkı sakinleştirmesi gereken AK Parti Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan afetzedelere ve onlara destek olmak isteyen yardımseverlere yönelik nefret ve şiddet içeren söylemlerle önüne geleni tehdit ederken tek söz etmeyenlerin beni eleştirme hakkı olamaz.
Her afet döneminde olduğu gibi en yüksek düzeyde duyarlılık gösteren, dayanışma içerinde yardım için çırpınan halkın çabalarına bürokratik engeller çıkarıldığını bilmeyen var mı?
En somut örnek olarak da ülkemizin en profesyonel ve deneyimli arama kurtarma ekibi madencilerin iki gün boyunca Zonguldak’tan çıkarılmadığını, toplumdan gelen yoğun tepki üzerine de iki gün sonra uçakla 1 saatte gidebilecekleri deprem bölgesine kara yoluyla 16 saatte gitmelerine izin verildiği yalan mı?
Oysa sabah saatlerinde uçakla sevk edilselerdi iki gün boyunca 400 madenci yüzlerce yurttaşı enkaz altından çıkarabilirdi.
Keza saat 04.17 de meydana gelen depremle ilgili ön rapor saat 05. de Afad tarafından kimlere verildi?
2 yıldır uzmanların bu bölgede deprem olacağına ilişkin uyarılarına karşın görülen o ki, hiçbir önlem alınmamış.
İstenirse sabah saatlerinde olağanüstü hal ilan edilip asker sahaya inebilirdi.
Uzakta değil, deprem bölgesinde Malatya’da bir ordu, Adana ve Adıyaman’da 2 kolordu ve Şanlıurfa’da bir tugay var ve istense anında deprem bölgesinde görev yapabilirlerdi.
Asıl sorun neydi?
İktidarın en belirgin gerekçesi, afetin tek merkezden yönetilmesi ve bu görevin Afad’a verildiği.
Tek merkezden çalışmaların sürdürülmesine itirazımız yok.
İşte sorun burada başlıyor.
Böylesine önemli ve yaşamsal bir kuruluşun yönetiminde teknik ve deneyimli insanların olması gerekmez mi?
Peki Afad’ın en etkili birimi olan Afetlere Müdahale Genel Müdürünün kim olması beklenir?
Mutlaka afet ve kriz yönetimi eğitimi almış, en azından bir mühendis ya da konusunda uzman bir akademisyen olması gerekmez mi?
Liyakat yerine sadakati öne alır ve böylesine kompleks bir kuruluşun başına İlahiyat Fakültesi mezunu birini getirirseniz olacağı buydu.
Diyanet İşleri Başkanlığının değişik birimlerinde belki de çok başarılı bir bürokrat olabilir. Ama deprem konusunda bilgi sahibi olmayan, bu konuda hiçbir eğitimi olmayan birini böyle bir göreve niye getirirsiniz?
“Sizin emaneti ehline veriniz buyruğundan anladığınız bu mu?”
Elbette depremin şiddeti ve etkilediği alan çok büyüktü.
Ama asıl büyük olan bu afet sonrası alınacak önlemlerdeki ihmal ve beceriksizlik.
Öte yandan deprem vergisi olarak vatandaştan toplanan 88 milyarın ne olduğunu sorma hakkımız yok mu?
Afet zamanlarında ilk yanımızda olmasını beklediğimiz Kızılay’ın Binali Yıldırım ailesine bir şirket mantığıyla teslim edilmesini sormayalım mı?
Kardeşi, kızı ve gelininin yönettiği bir aile şirketi haline gelen Kızılay’dan Ensar vakfına verilen 8 milyon doların nerelere harcandığını öğrenmek istememize niye şaşırıyorsunuz?
Cumhur ittifakı partilerine oy veren yurttaşlarla benim bir sorunum olamaz.
Benim derdim sistemle.
Benim derdim bu ülkeyi yönetilemez hale getiren siyasi iktidar ve onların yöneticileriyle.
Gölcük depremini unutmadık, orada yaşanan ihmal ve hataları da unutmadık.
O zaman da benzer şeyler söylenmişti. Toplumun dayanışma ve vicdan duygularını sömürerek sorunları örtbas etmek unutturmak istemişlerdi.
Ama o zamanda bu ülkenin duyarlı, vicdan sahibi insanları haykırmıştı.
“Unutmadık, unutturmayacağız.”
Bugün de yüreğimizi yakan, çaresiz bırakan bu büyük afet karşısında yapılan yanlış ve ihmalleri, daha doğrusu sorumluları unutmayacağız.
Geçmişte orman yangınları sırasında da aynı zihniyet bizden susmamızı istemişti.
Enkaz altında kurtarılamayanlar bir yana, zor iklim koşullarında barınacak yeri olmayan, evleri yıkılmış, en yakınlarını bu afette yitirmiş insanlara borcumuzdur.
Bu deprem yalnızca binaları değil, umutlarımızı, hayallerimizi de yıkıp geçti.
Yıkılan umutlarımıza, yitirdiğimiz canlara inat sorumlular hesap verene kadar
“Unutmayacağız, unutturmayacağız.”