
Uzun bir tatil, bayram dönüşü iş yaşamı genel olarak ‘Pazartesi sendromu’ olarak tarif edilir.
Biryandan bayram (Kurban Bayramı) diğer yandan iktidarın yada (Cumhur ittifakının) ilan ettiği 15 Temmuz bayramı.
İkisi bir arada geçti. ’Milli ve manevi’ duygular iç içe geçtiği ifade edildi. Aslında hepimiz biliyoruz ki, bayramın uzatılması, idari tatil olmasının asıl amacı ekonomik-ticari faaliyetler.
İktidarlar ülkeyi yönetmeyi, ya savaşlara-yıkıma ve yoksulluğa yada ‘milli ve manevi değer’ üzerine oturtarak gerçek acıları, yoklukların üzerini ört meye çalışıyor.
Aslında kral çıplak ama bunun seslendirilmesi öyle işkembeden atarak olmuyor. Toplum bu süreci bir anlamda sana, bana bakmadan kendi belirliyor.
Ama biz daha henüz alışamadık. İlla biz dediğimizde olsun istiyoruz. Buda bizi gerçekten, olması gerekenden uzaklaştırıyor farkında değiliz.
Bayram öncesi siyaset gündemi Zonguldak Belediyesi’nin düzenlediği Festival ve buna yapılan harcamaların neden kamuoyuna açıklanmadığı konusunda ki tartışmaydı. İYİ Parti İl Başkanı Yavuz Erkmen, devlet bürokrasisinden gelmesine rağmen konuyu belki daha basit bir yöntemle kamuoyunun önünde ve alenen açıklanması konusunda basın açıklaması yaptı.
Aynı konuyu kimi basın kuruluşları da sık sık gündeme getirerek Belediye Başkanı Ömer Selim Alan’ın Festival’in harcamalarını hangi sponsorla çözdüğü ve toplanan paraların nerelere harcandığına dikkat çektiler. Bu konu bugünün konusu olmadığını hepimiz biliyoruz.
En azından kendimin de içinde olduğu 2009-2014 Yılları arasında CHP’den Belediye Meclisi döneminde bir kez de ben Festival Komitesinde görev aldım. O dönemde de sponsorlar yada nerelere harcandı konusu bu kadar tartışıldığını hatırlamıyorum.
İş böyle olunca, yani sadece bu döneme ait olmayınca, bu alışkanlık, sorumuz ve aldığımız cevap yerine oturmuyor. Bu konuda İsmail Başkan’ın(Eşref) kendine has tavrı nedeniyle en azından basının sorularına gerek kalmadan ya meclis toplantısında, yada sonrasında yaptığı basın toplantılarında kamuoyunu bir noktaya kadar bilgilendirme tarzı daha demokratça idi.
Bu bir cesaret meselesi. Bunda Başkan’ın meclis grubunun rolü de önemli. İsmail Bey iktidar Belediye Başkanı olduğu için, Merkezi hükümet AKP’de ama yerelde AKP Muhalefette idi. Muhalefet de gereğini düzgün yaptığından bilgilenme basın üzerinden değil kurumsal yapı üzerinden geliyordu.
Şimdi bu durum tersine döndü. CHP muhalefette yani iş onlarda aslında. Festival harcamaları gibi, yada ‘Demir Hurdalarının kaybolması’ vb. bunları CHP Meclisi gündeme getirerek mecliste yada meclis sonrasında parti adına ciddi, polemikten uzak, belgeli ve bilgi edinme kanununu da işleterek sorulara cevap aranabilirdi olmadı.
İş basının üzerinden oldu mu, kişiselleşen ve inada binen tavır ve tutumlar öne çıktı.
Belediye Başkanı Ömer Selim Alan’ın sonuna kadar yanında olduklarını belirten Hamdi Uçar “Bugün belediye başkanımız adam gibi görevini yapıyor. O tür insanlara karşı dik duruyor, şehri soydurmuyor” diye tepki gösterdi.
Uçar aynı açıklamasında çok ciddi laf etti ve; “Belediye başkanımızı ilgisiz, alakasız konularla yıpratmaya çalışıyorlar. Kendi çöplüklerine çekmeye çalışıyorlar. Oysa bunu yazan, çizen çevrelere bir bakın. Şöyle bir geçmişlerine baksınlar, geçmişlerinde yaptıkları kirli ilişkilere bir baksınlar. Belediye başkanımızın akçeli işlerle hiç işi olmaz” dedi.
Uçar ‘kirli ilişkiler’ olarak adlandırdıklarını da açıklamalı bence.
Ayrıca Hamdi Uçar’ın haklı olarak dile getirdiği, Halil Posbıyık festivaller konusunda gerçekten çıtası en yüksek noktada oldu. Hemen yanı başımızda Muslu Belediyesi, Çaycuma, Devrek ne etkinlikler düzenlerdi hepimiz biliyoruz. Bunlar varken konuyu basitleştirerek AKP karşıtlığı üzerinden yada kişiselleştirilerek yapılan hiç bir siyaset tarzı halkta karşılık bulmuyor.
Yazının başında dedim ya, “Toplum bu süreci bir anlamda sana, bana bakmadan kendi belirliyor.”
Festival çağrısına halkın önemli bir çoğunluğu katıldı mı? Katıldı. Halkın katılımının olduğu noktaya vuruş yapmak olsa olsa bizi halktan koparır.
Hepimiz biliyoruz ki dünyada değişimi-devrimleri başlatan, ne basın yayın kuruluşları, ne örgütler ne liderler. Bunlar halka bir yöntemle eklemlenen ve süreci yönetmeye çalışan argümanlar.
Halk bu argümanlara destek verirse devrim-değişim başarıya ulaşıyor, ulaşmasını boş ver, iktidarın liderini çantasını bile toplamadan ülkeyi terk ettiriyor.
Bakın Srilanka’da neler oldu. Çıkış nedeni ne sosyal kültürel, ne güçlü örgüt ana etmen elektriklerin uzun süre kesintiye uğratılması. Yani yaşam hakkı.
Dünya halklarının, işçi sınıfının, emekçilerinin bu kadar zengin deneyimini düzgün okuyamamak olsa olsa var olan iktidarların ayakta kalmasına hizmet eder. Bugün çok açık diyebiliyoruz ki, ne Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, ne 1917’de Sovyetlerde Ekim Devrimi olurken örgütlerin gücü sayısal olarak yoktu azınlıktaydılar.
Ama açık, gerçekçi ve samimi fikirleri halka ulaştırdılar. Başarının anahtarı burada.
Sağlıcakla