KESK Enerji, Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM) Genel Başkanı Cemalettin Sağtekin soL’a özel röportaj verdi. KESK ESM Genel Başkanı Sağtekin, ‘havza madenciliğinden uzaklaşma, özelleştirme, liyakatsizlik ve sendikal mücadeledeki geriye gidişin’ Amasra’daki katliamın asıl nedenleri olduğunu belirtti.

BAHADIR BATUR

Sağtekin’in röportajının bölge açısından önemi nedeniyle aynen yayınlıyoruz;

Bartın’ın Amasra ilçesindeki maden katliamının ardından iki haftayı aşkın zaman geçti. Bu süreç içerisinde halen maden içerisinde yangının da sönümlenmediği ifade edilirken, – 100 kotuna da baraj yapılacağı açıklandı. Bu nedenle de oluşturulan soruşturma komisyonunun halen madende patlamanın gerçekleştiği alanda gerekli denetim ve araştırmaları da gerçekleştiremediği bildirildi.

Maden katliamının üzerinden ancak 13 gün geçmesiyle birlikte 25 kişiye gözaltı kararı çıkarıldığı bildirildi. Gözaltına alınan kişiler arasında müessese müdürü, işletme müdürü, hazırlık şefi, sondaj şefi, kartiye şefleri, iş güvenliği mühendisi, kartiye mühendisi, personel müdürü ve aspiratör mühendisinin olduğu belirtilirken; dün basına yansıyan haberlerde gözaltına alınan kişilere “İhmaller var, mevzuat gereği alınması gereken tedbirler neden alınmadı?” sorusunun yöneltildiği aktarıldı.

Amasra’daki maden katliamında halen birçok soru havada. Bunlardan birisi pek tabii ki patlamanın nasıl gerçekleştiği sorusu. Ne yazık ki bu konu hakkında net bir bilgi, ancak soruşturma komisyonunun alanda yapacağı incelemelerle ortaya çıkacak. Lakin yine dün Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Amasra’da meydana gelen 41 işçinin yaşamını yitirdiği maden katliamına ilişkin yeni bir rapor yayımladı.

ÇHD, yaptıkları görüşmelerde müessese yöneticilerinin “işçi hatası” iddiasında bulunduğunu hatırlatırken, bulgularınsa bireysel hataya işaret etmediğini belirtti. ÇHD ek olarak raporunda, Amasra Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılan soruşturmanın genişletilerek en başta Türkiye Taş Kömürü İşletmesinin çeşitli yönetim ve karar alma mekanizmalarında görevlilerin soruşturmaya dahil edilmesi gerektiği görüşünü bildirdi.

‘Patlamanın tam olarak ne zaman gerçekleştiği belirlenmeli’

KESK Enerji, Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM) Genel Başkanı Cemalettin Sağtekin soL’a hem patlama öncesinde hem de patlama sırasında yaşananlar veya yaşanmış olabilecek senaryolar hakkında bilgi verdi. ESM Genel Başkanı Sağtekin, patlamanın 18.09 sırasında gerçekleşmiş olabileceği ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerektiğini söyledi.

Sağtekin, engellenebilir olan her türlü olayın “cinayet” olarak tanımlanması gerektiğini vurgulayarak, bu patlamanın bir kaza değil, engellenebilir bir olay, bir cinayet olduğunu söyledi. “Sonuçlar üzerinden konuşmayı bırakmamız lazım” diyen Cemalettin Sağtekin, 41 madencinin yaşamını yitirdiği patlama için 3 noktaya odaklanması gerektiğini, bu 3 nedenin katliama neden olduğunu belirtiyor: havza madenciliğinden uzaklaşma ve özelleştirme, liyakatsizlik ve sendikal mücadeledeki geriye gidiş

ESM Genel Başkanı Sağtekin, Türkiye’nin özellikle 1990’lardan itibaren havza madenciliğinden uzaklaştığını, bu durumun da birçok ihmale neden olduğunu ifade etti. Madenciliğin yaşayan bir organizma olduğunu belirterek, kömürden nikele, gümüşten demire, her türlü maden çalışması için havza madenciliğinin elzem olduğunu ve Türkiye’nin bu yapıya geri dönmek zorunda olduğu görüşünü bildirdi. 

‘TTK’nın Amasra madeni köşeye sıkıştırıldı’

Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) Amasra Müessesesi’nde de görüldüğü üzere, havza madenciliğinden uzaklaşma ve maden sahalarının özelleştirilmesi, maden sahalarının “köşeye sıkışmasına” neden oluyor. Amasra özelinde bakıldığında, maden işletme ruhsatlarının çok büyük bir bölümünün Hattat Enerji ve Maden Ticaret A.Ş.’ye bırakıldığı gözlemleniyor. Sağtekin bu durumun, TTK’ya ait maden ocağının köşeye sıkışmasına, kurumların adım adım bu maden sahasını tamamen terk etmek için hazırlık yapmasına işaret ettiğini belirtti.

Ortaya atılan bir diğer bulgu ise Hattat isimli özel firmanın maden sözleşmesini imzaladığı 2005 yılından beri kömür üretimi yapmaması. Sağtekin bunun sebebinin üç adımlı olduğunu, öncelikle santral kurulmak istendiğini, daha sonra da ithal kömürle bu santralin beslenmesi ve son tahlilde de havzanın tamamının adı geçen şirkete devrinin tamamlanmasının amaçlandığını dile getirdi.

Benim de Amasra’ya yapmış olduğum ziyaretten ve görüşünü aldığım diğer kaynaklardan öğrendiğim kadarıyla, sürecin sonundaki amacın, Amasra taşkömürü havzasının kamunun elinden koparılarak, tamamen özelleştirilmesi olduğu yönündeydi. Bu noktada Hattat’ın havzaya girişinin sağlandığı 17 yıllık periyotta üretimlerinin incelenmesi ve bu konuda araştırılma yapılması da önem arz ediyor.

Liyakatsizlik

Madenlerin özelleştirilmesinin önüne geçilmesi gerektiğini belirten Cemalettin Sağtekin, “Amasra’daki olayın faillerinden birisi Hattat’tır. Hattat’ın varlığı insanların yaşamını yitirmesinin nedenlerinden birisiydi” ifadelerini kullandı. Ayriyeten söz konusu madendeki – 400 kotunun da halihazırda devrinin Hattat’a yapıldığını hatırlatarak, TTK madeninin ve madencilerinin köşeye sıkıştığı görüşünü yineledi.

Basına da yansıyan bir diğer husus, madenlerdeki liyakatsizlik. Bu durum hep maden müesseseleri özelinde hem de tüm Türkiye çapında gözlenebiliyor, Sağtekin’in görüşüne göre. Liyakat sahibi yetkililer ve mühendislerin iş yapmaları engellenirken, yerlerine belli kurumlara “daha yakın” kişiler atanıyor. Ek olarak, bu hafta içerisinde basına yansıyan madenci ifadelerine göre, madenciler Amasra taşkömürü madeninde de yeterli deneyimi ve liyakate sahip kişilerin yetkilendirilmesi konusunda görüşlerini de bildirdiler.

İfadesine başvurulan madencilerden biri savcılığa 2019 yılında işe alınanların hemen usta yapıldığını, 2009 yılındaki tecrübeli madencilerin geri hizmete çekildiğini belirtti. Sayıştay’ın patlamanın yaşandığı Amasra Taşkömürü İşletmesi’ne yönelik raporunda da 2019 yılındaki işçi alımından sonra iş kazalarının arttığı tespiti yapılmıştı.

Soma Katliamı’nın yaşandığı dönemde, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Maden Mühendisleri Odası’nda yönetim kurulunda da bulunan olan Sağtekin, sendikal mücadelenin ve işçilerin haklarını savunan sendikaların gerekliliğini hatırlattı. Genel Maden İş Sendikası’nın (GMİS) süreci başarısız bir şekilde yürüttüğünü bildiren ESM Başkanı Sağtekin, GMİS’in varlığının işçilerinin hâk kayıplarının ve maden faciasının sebepleri arasında sayılması gerektiği görüşünü savundu.

‘Hattat denilen firmaya bakmak lazım’

Maden mühendisi Cemalettin Sağtekin soL‘a sadece maden katliamının nedenlerini değil, maden katliamlarının önüne geçilmesi için gerekli çözüm önerilerini de paylaştı:

Madenciler aileleriyle görüşmelerde GMİS’in seçimi olduğundan denetim ve bakım çalışmalarının ertelendiğini ifade ettiler. Görüştüğümüz aileler, bakım ve tadilat çalışmalarının sendika seçiminden sonra gerçekleşeceğini iddiasını dile getirdiler. TTK Amasra Müessesesi’nde söz sahibi olan GMİS sendikasında seçim, bu müessesedeki denetim ve bakımların ertelenmesini sağlayabilir mi? Madendeki bakımla sendika seçimi arasında nasıl bir korelasyon olabilir?

Olamaz. Açıkçası biz öyle bir duyum almadık. Genel anlamda tabii oradaki planlamaya sendikanın müdahalesini pek mümkün görmüyorum. Burada yapacağımız yorum niyet okumak olur zaten. Ama ben bu iddianın gerçek olduğunu pek düşünmüyorum.

Zaten sendikanın buradaki işlevsizliğinin ötesinde, özellikle Hattat denilen firmaya da bakmak lazım. Biliyorsunuz, TTK’nın madeninin yanında özel bir firma var. Özelleştirme ve devir olaylarından dolayı bir köşeye sıkıştığı için TTK’nın madeninde bir planlama yapılmıyor. 2019 yılındaki Sayıştay raporunda da belirtiliyor; uzun vadeli bir sistem ve düzen olmadığı için bununla ilgili bir planlama yok. Baskı var.

Üretime ve rezervlere göre bir planlama yapılır madencilikte. Sıkıştırılmış, köşecik bir yerde kalınca Amasra’nın kendi bölgesi, burada ne norm kadro sayısı belirleniyor, ne çalışan işçilerin sayısı belirleniyor. Ruhsatlarda bölündüğü için bu maden sahası, kesinlikle bir planlama yok bu maden ocağında. 

O yüzden de ben, sendika bakımı neden engeller, seçime ilişkin yorumlar bana pek mantıklı gelmedi. Zaten bu konuda yetkinliği de yok sendikanın.

Aslında bu iddianın gerçekliği hakkında benim de soru işaretlerim olduğu için size sordum. Görüştüğümüz ailelerin ortak olarak dile getirdiği bir görüş olduğunu da belirtmek isterim.

Pek mantıklı gelmedi. Gerçekten bilmiyorum. Söz konusu sendikanın içini ve işleyişini de tanımadığım için, bir yorum yapamam. 

‘Hattat’a bırakılacak bir alanın başlangıç noktası’

Soma Katliamı’nın ardından madenlerdeki denetim sayısının senede ikiden, dörde çıkarıldığı belirtiliyor. Lakin kamuoyuyla paylaşılan, en azından bizim ulaşabildiğimiz, en son rapor Sayıştay’ın yayımladığı 2019 TTK Raporu. Eğer denetim sayısında bir değişiklik yapıldıysa, buradan denetim yapılmadığı sonucuna mı ulaşıyoruz? Yoksa denetime ilişkin raporlar kamuya açık değil mi?

Yapılmamış. Bizim de daha önce oradaki tespitlerimiz bu yöndeydi. Amasra Taşkömürü İşletmeleri’nde bir köşeye sıkıştırılmış TTK var, bir kez daha altını çiziyorum köşeye sıkıştırılmış Amasra Taşkömürü İşletmesi. Amasra’nın doğusu tamamen Hattat denilen bir firmaya verilmiş, hatta 2019’da da ruhsatın devri gerçekleşiyor. Dolayısıyla da o bölgede denetleme hak götüre.

En son süreçte Hattat firması 2005 yılından beri hiç üretim yapmadan, milyon dolarlarca öz kaynaktan para harcıyor, 600 milyonun üzerinde deniliyor. Bize gelen bilgiler bu yönde. 2040’a kadar da anlaşma uzatılıyor. Bu anlamda da en son denetleme 2019’daki Sayıştay raporu. Bu raporda da ruhsatların bölünmesinde ötürü eleştiriler geliyor. Uzun vadeli bir plan yapılamıyor TTK madeninde.

Dolayısıyla uzun vadeli bir plan, stratejik bir plan da yapılamayınca havza madenciliğinden uzaklaşılıyor; bütünsellik bozuluyor. Bu anlamda burada bir denetleme falan söz konusu değil. Zaten Enerji Bakanı gelip sadece hamasi nutuklar attı. Orada da iş, tamamen Hattat’a bırakılacak bir alanın başlangıç noktası olduğunu gösteriyor.

Biliyorsunuz -400 kotunu da Hattat’a veriyorlar. Yani altı da oyuluyor madenin. Orada bizim arkadaşlarımız, mevcut işçi sayısıyla çalışmanın süremeyeceğini de söylüyorlar. Hem üretim dışı birçok parametre var. Sendikal anlamda da hem GMİS’in hem de Enerji Bir-Sen’in burada hakimiyeti var. Orada o sendikalarla organik bağı olan insanlar da işten kaçıyorlar.

Madende çalışan işçi sayısı sorunsalı

Mesela madende çalışan kişi sayısı 500 olarak açıklanıyor. Aslında tertip edilen toplamda üç vardiyadaki işçi sayısı 250’dir.

Ben de bunu soracaktım. Patlamanın gerçekleştiği 16.00-24.00 vardiyasında çalışan 87 madencinin bulunduğu açıklanmıştı. 

Evet o 87’se bile toplamda 250’dir en fazla. Şimdi 500 diyor ya yer altında. Bunların 250’si madene giriyormuş gibi gösterilenlerdir. Sarı sendikalarla yatak ilişkisi, organik bağları olan insanlardır. Çalışan sayısı 250. 

Ve bu 250 emekçi, koca Amasra – tabii özelleştirmelerle küçücük bir Amasra taşkömürü madeni oldu – için alın teri döküyor. 

Biliyorsunuz, orada Hattat’ın bir kuyusu var. 17 seneden beri orada bir gram kömür çıkarmaz mı? Hattat’ın bir gram ürettiği kömür yok.

Üç aşamalı özelleştirme planı

Amaç ne burada?

Santral, ithal kömür ve teşvik. Üç aşamalı bir plan. Santral kuracak. Santrali de ithal kömürle besleyecek, güya taşkömürü üretiyorum diyerek tamamen orayı ele geçirecek. Sonra da orada halk, bölgedeki aktivistler ve demokratik kitle örgütleri önüne geçtiler bu işin. Şimdi de üretime döndüm diyorlar.

Bundan da 40 milyon dolar ve euro teşvik talepleri var. Enerji Bakanı’nın da patlamadan önce bölgeye gitmesinin nedeninin bu olduğu söyleniyor. Gemilerle yeni mal getirdikleri söyleniyor.

Amaç aslında, TTK’nın oradaki taşkömürü işletmesini saf dışı bırakmak. Yani kamunun elinden zaten aldıkları ruhsatları tamamen kendi üzerlerine geçirmek. 

Aslında şöyle özetleyeyim buradaki durumu: GMİS düzgün bir sendika olsa, ilk yapacağı şey neydi biliyor musun?

Üretim dışı kim varsa ocağa sokmayacaktı, grev başlatacaktı. Yalnız madencilikte bir genel grev yapılması büyük sakıncalar doğurur güvenlik anlamında. Çünkü yaşayan bir organizmadır maden. Görevliler, başçavuşlar, nezaretçiler, olması gereken usta madenciler madenin güvenliğini sağlamak adına, üretim yapmadan sadece ölçümlerini yapacak, güvenlik tedbirlerini alacak, hem nezaretlerini yapacaklardı. Sendika da diyecekti ki; TTK Üzülmez’inden Gelik’ine, Armutçuk’tan Karadon’a kadar, 15 bin kadar olduğu söylenen, kaç kişiyse o kadar madenciyi yer altına sokmayacaktı. Bütün yapacağı eylem bu.

İşte o zaman biz bir sonuca varabilirdik. Artık ne söylesek boş.

Sendika diye bir şey yok ki ortada, ben o gün de gözlemledim. Çıkıp kuyu başında bizlerle harekete geçmiyorlar, biz de kamunun örgütlü sendikasıyız orada. Yetkili sendika değiliz ama orada bizim mühendis arkadaşlarımız var üyelerimiz. Oturup birlikte bir karar alınmalıydı. Maden Mühendisleri Odası orada, Türk Tabipler Birliği orada, ÇHD orada, bizler oradayız KESK ESM olarak ve diğer bileşenlerden arkadaşlarımız orada. Orada bir araya gelsene. GMİS orada önder ol, çünkü en büyük kitle sensin.

Tabii bu bir kurgu da, gideceksin kuyubaşına diyeceksin ki “Arkadaş, ben işçimi ocağa sokmuyorum”, bu kadar. Senin de gördüğün aileler de diyecekler ki “Bizim için eylem başladı”, Bartın bakir bir yer, bu konuda da destek alırdı. Halen örgütler bakıyor birbirine, halen bakıyor. 

Görüştüğümüz bir aile ferdi de “Sokağa çıkalım, eylem yapalım, halk yürümeli. Devlet mi bize saldıracak” ifadelerini kullanmıştı.

200 yıldır açıkça saldırıyor ama sana sermaye. 

TTK Amasra Müessesesi’ndeki işletme müdürünün görev tanımı nedir? Oradaki işletme müdürü mü üretime devam edilmesi veyahut ara verilmesi kararını veriyor. Gaz ölçüm raporları son tahlilde kendisine mi sunuluyor, tüm bilgilendirme ona mı yapılıyor?

Tabii orada çok büyük yetkileri var işletme müdürünün. Oradaki üretimi durdurmaktan, planlamayı uygulamaktan, tüm üretim dışı harici ne varsa sorumlu. Oranın aslında en son karar vericisi. Tabii onun daha üstünde de genel müdür var. Ama tam da havzanın içerisinde bir kişi olarak çok büyük yetkileri var. İsterse üretimi de durdurur, devam da ettirir. Planlamayı yürüten, sürdüren o. Ama karar vericiler ve genel müdürler var. 

Orada aslında teknik müdürün de pasivize edildiği dile getiriliyor. Enerji Bir-Sen’in baskısıyla şu anki idare müdürünün, teknik departmana da hakim olduğu söyleniyor.

Tahlisiye ekipleri

Amasra’da tahlisiye ekibi var mıydı?

Yok. Orada gerekli eğitimi almış insanlar vardır tabii ki. Bu biraz uzmanlık isteyen bir konu. Tahlisiye ekipleri bizim gerçekten çok nitelikli insanlarımızdan oluşuyor. Ama her bölgede yok. Çünkü norm bir yapı yok, kadro yok. Aslında her işletmede olması lazım.

Zonguldak’tan bir ekip geliyor, onun bile geliş süresini düşünelim, tekrar ocağa tertip olduğunu düşünelim. Olaydan ancak 2 saat sonra organize olabiliyorlardır. 

Gittiğimde gördüm ki Bartın-Amasra yolu da tadilatta, yeniden yapılıyor. Bir de böyle bir sorun vardı.

Düşün, Zonguldak’tan gelip organize olup onların arabaya binmesi varması. Biz vardığımızda 23.30’du. Ben inanıyorum ki onlar da en iyi şartta 21.30’da oraya varabilmişlerdir. 18.30’da olduğu söyleniyor bir de.

Gerçekten önemli görevleri fakat tahlisiye ekiplerinin de çok donanımlı ve nitelikli insanlardan oluşması gerekiyor. Çok tehlikeli bir iş yapıyorlar. İçeride karbonmonoksit var, içeriden yangın devam ediyor. Kömür tozu kaynaklı yeniden bir patlama olabilir. Yeniden bir yangın ve patlama meydana gelebilir, bir ateş topu oluşabilir. 

Yangın sönümlendiyse bile tehlikeli. Kozlu’da meydana gelen olayda sonradan kömür tozu patlaması gerçekleşmişti, 200 madenci yaşamını yitirmişti. Amasra’da bu olmadı.

‘Önce elimizde veri olmalı’

Burada ilginç olan, patlamadan sonra çok çabuk sönümlenebildi. Yangın devam etti ama alevli yangın devam etti. Bu sayede insanlar çıkarılabildi, göçük de olmadı. Çünkü püskürme de olmadı. Bu da ne demek? Bir degaj olmamış. Yani, püskürme olursa toz haline gelir ve göçük meydana gelir. Burada çok ilginç şekilde, degajın olmadığı ama bir patlamanın olduğu ortaya çıkıyor.

Aslında bir dinamit patlaması olduğu an, gerekli ölçüm yapılmadan bu patlama oldu diye düşünüyorum. Ama bu görüşün yanlış olabileceğini de biliyorum, bir veri olmalı önce elimizde.

Madenci aileleri, yaşamını yitiren madencileri tespit ettiklerinde bir bölümlerinin hasar aldığını görmüşler, duruşları çok fazla bozulmamış.

Karbonmonoksit olabilir o.

Dediğiniz gibi dinamit patlaması olabilir mi? Patlamaların nasıl gerçekleştiği hakkındaki bilgi verebilir misiniz?

Patlama gerçekleştiği an, basınç 3 bin tona çıkar, bir ateş topu oluşur ve oksijeni arıyor. Bu sebeple de nefesliğe doğru hareket eder. Sönümlenince de bu sefer karbonmonoksit içerisinde nefes alınca ölüm gerçekleşir. Orada zaten çoğu madenci boğularak ölmüş.

Biliyorsun, önce 28-30 madenci çıkarıldı. Bu madenciler zehirlenenler. Patlama noktasındaki madenciler sonraya kaldı. Onlar biraz daha uzaktaydı.
Patlama noktasındaki işçiler çıkarılabildi ancak şu anda halen yangın devam ettiği araştırma ekibi inemiyor, değil mi?

İnemiyorlar, çünkü yangını alevli yangın olarak düşünme. Oksijeni kesemiyorlar, yanmaya devam ediyor. İçten içten bir yanma.

Grizu patlaması

Grizu ne biliyor musun? Hani sobayı deşersiniz ya, bir anda poflar soba. İşte grizu bu. Kısaca sobayı deşerken oksijenle bir araya gelen konsantrasyonun bir anda patlaması. Ölümlerin teknik detayı başka bir şey, onlar çıkacaktır ortaya. En son söyleyeceğimizi en önce söylüyoruz, hakikaten sonuçtan gidiyoruz. Ama öncesine bakmak lazım. Bunun adı tamamen ihmal. 

Burada mühendis arkadaşlar acelecilik etmiş olabilirler diyorlar. Hiçbir mühendisin olmamasından dolayı da kendilerini sorumlu da hissediyorlar. Ancak orada mühendis olmaz. Şöyle olmaz o saatte. Onlar tertip ederler, çalışma başlar. Onlar da sonradan gelirler. Denk gelmemiş yani. Madenciler gönderildi 16.00’da. Orada tertip yapıldı. Sonra da 18.00-18.30 gibi durumun kontrolü yapılır. Ama o arada yapılmış da olabiliyor. İfade edilen orada bir tane ateşçi olduğu yönünde.

Benim kişisel görüşüm, önümüze gelen birçok senaryo üzerinden, o an patlama gerçekleşti ve orada öldü madenciler. Yani önce patlatıldı, sonra yükseldi, bir kıvılcım oldu yorumu pek olası değil. Bence orada 18.15’te değil 18.09’da arında ölçülmeden, daha önce delinmiş delikleri patlattılar ve böyle oldu diye düşünüyorum. Ama bu konuda yanılıyor olabilirim.

Metan, erken uyarı sistemi ve havalandırma sistemi

Bazı madenci aileleri ocakta zaten metan olduğu, son dönemde gazın arttığıyla ilgili ifadeleri ilettiler. Bu konudaki düşünceniz? Başka bir görüşmede bir mühendis, yüzde 1’in üzerine çıktığında metan teyakkuz durumu gerçekleşiyor, dedi.

Metan hep vardır. Süreci anlatayım basitçe. Metan yüzde 1,5 seviyelerine yaklaştığında bütün her şey duruyor. Orada bu sistem var. Elektrikler kesiliyor ve sadece havalandırma çalışıyor. Yüzde 1,5’tan sonra sistem tamamen kasıyor kendini. 

Lakin patlatma yapamazsın diye bir şey yok bu durumda. Belki de sistem orayı kontrol etmiyor olabilir. Sensörler bacanın tepesinde bir yerde. Sensörler 70-100 metreye kadar gösterir. Sonrasında riken diye bir alet var, manuel olarak ölçer barutçu. Patlatma yeri arındadır, karşısındadır. O bölgede 5’in üzerinde olabilir. 5 ile 15 arasında patlama gerçekleşir. 5’ten sonra zaten boğucu olur, 5’e kadar patlamaz ve orayı tahliye edersin.
Bunların hiçbiri yapılmadan madenciler ölmüş olabilir.

Erken uyarı sisteminin veya havalandırmanın çalışmadığı yönünde iddialar var, doğru olabilir mi?

Bunların hepsi bağlayıcı ve ortada bir denetim raporu da yok. Biz de bu konularda bilgi alamıyoruz. 

Patlamanın yaşandığı gece biz bilgileri alabilmek için başvurduk ama alamadım hiçbir bilgi. Mühendis arkadaşlardan da alamadık. Bütün bu olayları yaşayan madenciler de öldü. Artık bu noktada her şey afaki oluyor. Bir tane yaşayan madenci olsa bir bilgimiz olur. Ama şu anda varsayımlar üzerinden hareket ediyoruz.

Yoksa gaz verilerine de biz de ulaşamadık. Sonradan Bakan açıkladı.

‘3 ay içerisinde belli olur’

Gaz ölçüm verileri nasıl tutuluyor? Öğrendiğim kadarıyla ilk kurulduğundan beri de verilerin tutuluyor olması gerekiyormuş.

Tabii tabii, tutuluyor. Bunların hepsi şimdi bilirkişiler veya araştıranlar kimse onların elinde. Hiçbir şey yok elimizde.

Soma Katliamı’nı da takip ettiğiniz için soracağım. Soruşturma verileri ne zaman paylaşılacak? Meclis’te de bir araştırma komisyonu kuruldu ve 3 aylık bir süre tanımlandı.

Bunun çok çabuk şekilde, bugünden yarına ortaya çıkacağını düşünmüyorum. Bu da 3 ay içerisinde belli olur. Biz de bir komisyon kurduk, ne kadar izin alırız bilmiyorum. TMMOB, KESK, TTB olarak. Hem teknik hem de sendikal bir süreç yürütmeye çalışacağız.

Kış mevsiminde daha mı fazla kömür çıkartılması talep ediliyor?

Yok. Bu planlama konusunda oluyor. Linyitte oluyor ama taşkömüründe değil. Soma’da ve diğer yerlerde rödevans denilen şey. Dağıtım durumundan dolayı oluyor. 

Ancak TTK’da böyle bir şey yok. 

‘Neredeyse havzanın tamamını ele geçirdi’

İlk başta da dile getirmiştiniz, havzanın Hattat üzerinden özelleştirilmesini. Özelleştirmeyle ilgili bir korku var. Bu sürecin sonunda TTK Amasra Müessesesi tamamen özelleştirilebilir mi?

Evet, gidiş yolu bu. Şimdi maden patlaması bunu sorgulatacak. Ayrıca da ülkenin siyasi atmosferinin biraz normalleşmesi, seçimlerin geçmesi bekleniyordu.

Ama Hattat’ın havzaya girişinde itibaren olan bu. 2005 yılında yapıldı sözleşme. O zaman bölündü, sadece rödevanslı olarak. Ama hiçbir kömür üretimi olmadı. 2019 yılında ruhsatların büyük bir çoğunluğu da Hattat’a devredildi. Ardından da şöyle bir deklarasyon yaptı Hattat; 2 bin 500 kişi alacağım, daha teknolojik ve standart hale getireceğim. 

TTK Amasra’da zaten 500 kişi kalmışlar. Böyle kitlesel bir alımla birlikte oranın tamamen devrinin planlandığı durumu var. Herhalde ruhsatların yüzde 90’ı Hattat’ta. -400 kotu da onlarda. Neredeyse havzanın tamamını ele geçirdi.

‘Amasra’nın anlattıkları: sermaye ve sarı sendikacılık’

Özel madende çalışan madenciyle, TTK arasında sosyal güvence ve maaş olarak fark nasıl oluyor?

Özel sektörde tabii daha kötü, daha zor koşullar. Kölelik düzeni. Tabii TTK’de de var ama insan ilişkileri işin içerisine giriyor. TTK’de çalışmanın büyük avantajları var. Sosyal güvenceye ilişkin olarak.

Soma’da ya da diğer yerlerde tamamen kölelik düzeni var. Asgari ücret bile değil. Tamamen bölge bölge iş alır birileri ve işçiler orada asgari ücret bile alamazlar. Bunlar var. 

TTK’de en az bu yok. En azından sözleşmeleri var. 

Aslında Amasra patlamasının bize anlattığı bu: Sermaye ve sarı sendikacılık. Gerçekten işçi odaklı bir çalışmanın olmaması. Üreten yönetmediği sürece düzelmez, böyle cinayetler devam eder. Böyle sendikalar olduğu sürece olmaz. Ölümlerin ardından bağışlar açıklayan bir sendika.

Bir insanın hayatını 1 milyon 350 bin liraya indirgerler, şu anda gördüğümüz gibi.

Yaşamını yitiren madencilerin büyük çoğunluğu çok genç. Aralarında üniversite okumuş olanlar var. 

Tabii tabii, 20’li yaşlarında çoğu. Bir de bu iş, güce dayalı bir şey. Yaklaşık 25 yıldır iş iyice savsadı. Güçlü olanlardan mülakat yapılıyor mesela. Kazmacı veya lağımcı arkadaşların sınavlarında direk taşıtılıyor, güçlü olmaları bekleniyor. Orada da ne var biliyor musun? Orada da gençler, bir anca işi yapıp yeraltından uzaklaşmanın planlarını yapıyorlar. 

Erken emeklilik durumu var. Tabii bir yanda da hastalıklar. 

Meslek hastalıklarını nereye koyacağız? Farklı iş kollarından öte, orada yaşayan insanlar için gelecek güvencesi olarak görüyorlar. 

‘Bir gariptir madencilik, başka bir dünyadır’

Düşündüğümüzde yerin üstünde çalışma fırsatları olsa orada çalışırlar. Bu durumda bir nevi mezara giriyorsunuz.

Yer altına girdin mi hiç? 

Hayır. Girmedim.

Girsen dersin ki, bu nedir yani. Metroya girmek gibi düşünme. Başka bir şey. Süründüğün yer var, kalktığın yer var, tırmandığın yer var. Bir gariptir madencilik. Başka bir dünyadır. Bunları göze alıyorsun ve yeraltına giriyorsun bir şekilde. Göze alman gereken bir şeyler olmalı.

Ben de aileleri gözlemlediğinde hangi şartlarda yaşadıklarını görmüş oldum. Kendi ifadeleriyle ortak paydaları muhtaçlık.

Mülksüz insanlar. Ellerinde hiçbir şey yok. Evlerindeki televizyonu bile çok görüyorlar. Diyorlar ki bu yeterli sana. Ellerindeki bu kadarcık.

Sürecin sonunda madenlerdeki denetimlerin değişeceğini, genel bir değişim olabileceğini düşünüyor musunuz?

Hiçbir şey değişmez. Mevcut bakış açısıyla bunun mümkün olmadığını görebiliyoruz. 

‘Liyakatsizlik, başka hiçbir şey değil’

Konuşmamız sırasında madendeki yetkililer ve madenciler üzerinde durduk çoğunlukla. Ama denetimi gerçekleştirmeyen kurumları nereye koymak lazım?

Onlar denetim yapmak zorundalardı. Ama liyakatli kişiler yok ki. Bütün olarak gözlemlediğimiz de bu. Genel müdürden başlayıp, işletmedeki müessese müdüründen, teknik müdürüne kadar, alttaki genç arkadaşları dışarıda tutuyorum, yöneticilerin hepsi siyasi bir angajmanla orada.

Son yıllardaki süreçleri gördük. Liyakatsizlik başka hiçbir şey değil. Denetleme yapabilmeleri için yeterlilikleri de yok ki. 

Burada biz de sadece niyet okuyoruz. 

‘Önlenebileceğini bildiğimiz her olay cinayettir’

25 Ekim 2022 BirGün gazetesinde yayımlanan yazınızda da madenlerdeki kazalara dikkat çektiniz ve aslında her hafta Amasra katliamı ölçeğinde madenci ölümlerinin olduğunu hatırlattınız. Ben de ayrıca TTK’nın 2021 Faaliyet Raporu’nu hatırlatmak isterim, rapora göre madenlerde “günde ortalama 8 işçi” yaralanıyor. Ancak her yıl benzeri yayımlanan raporlara rağmen madenlerdeki güvenlik prosedürlerinin geriye gittiğine ilişkin kamuoyunda yaygın bir görüş var.

Her hafta, her hafta… Her hafta bir Amasra faciası yaşanıyor aslında Türkiye’de. Tabii bu raporlarda göz ardı edilen diğer hususları da hatırlatmak gerekir: meslek hastalıklarından ölümler açıklanmıyor, madenlerde ve benzeri iş kollarında çalışan işçilerin ortalama yaşam süreleri de belirtilmiyor.

Bölgede köyleri gezelim bakalım. 40’lı yaşlarda bembeyaz yüzlü insanlar göreceğiz ve bu insanlar ne yazık ki 50’lerinde ölüyor. Bunlar göz ardı ediliyor.

Eğer düzen bu şekilde devam ederse, ne yaparsan yap, bu iş cinayetleri devam eder. Bizim bu noktada yapacağımız şey, ölümlerin önüne geçebilmek için, bu sistemin değişmesidir. Ama bir şey yapmazsak bu sistem de değişmez, biz de ancak olayların ardından konuşuruz. 
Madenciliği de bir kenara koyarak tekrar altını çiziyorum; önlenebileceğini bildiğimiz her olay cinayettir…

‘Havza madenciliğine geri dönüş yapılmalı’

Son olarak havza madenciliğine dönüş için görüşleriniz nedir?

Havza madenciliğine dönüş elzem. Bugün oturacaklar ve bugünden yarına havza madenciliğine dönüş için bir planı devreye sokacaklar. Hatta bir “madencilik bakanlığı” oluşturulmalı. 

Sistem yeniden devreye girecek, bu tabii ki hepimizin dillendirdiği bir hayal olarak kalmamalı. Özelleştirmelerle 1990’larda parçalanan havzaların tekrar dönüşmesi gerekiyor. Cumhuriyetin kuruluşunun ardından 70 yıl boyunca bu ülke havza madenciliği ile yer altı kaynaklarına ulaştı. Burada hem canlılar için, ekolojiden yaşama, tamamen bütünsel anlamda yürütüldü çalışmalar. Ruhsatların bölünmediği bir sisteme geri dönülmeli. Gümüşünden bakırına, kromundan alüminyumuna hepsi havza madenciliğiyle planlandı ve düzenlendi. Yeniden o döneme ulaşılması gerekiyor. 

Bu yüzyılda havza madenciliğine geri dönüş yapmamız gerekli.