İki bloktan (Millet İttifakı-İYİ Parti, Cumhur İttifakı-MHP)’de yelde önemli sayılabilecek hareketlilik var.

İYİ Parti’nin kongre sürecine girmiş olmasının yanında özellikle AKP’den geçişlerin olduğu, daha çokta nokta isimlerde transferler yaşanırken, MHP’de kırsala yönelik gerek köy çalışmaları gerekse yeni üye geçişleri .

Neredeyse parti tabanı olarak ve temel ilkesel konularda sınır geçişlerine en uygun iki parti aslında.

MHP kurum[1]sal olarak daha geleneksel, İYİ Parti ise yeni örgütlenmesine rağmen merkez sağa oynayan aynı zamanda milliyetçi-muhafazakar tabanda da yer bulmaya çalışan bir durumda.

Peki, neden bu iki parti de gözle görülür bir hareketlenme var?

Daha önce yazmıştım. Cumhur ittifakı (Erdoğan demek daha doğru) Yeni dönemde yeniden göreve gelmek istiyor.

Ama MHP’den kurtulmak da aklının bir kenarında.

İki nedenle; Birincisi Özellikle CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun içişleri Bakanı Süleyman Soylu ve ekibine yönelik ortaya atılan iddialar.

Bir diğer neden ise yeniden liberal- ‘özgürlükçü’- özellikle kişi başına GSMG’de atacağı adımlarla Avrupa Birliği’ne hoş görünme konusunda ki görüntüsü.

İşte bunların MHP ve onun destek verdiği ilişkiler yumağı ile zor olacağı.

Burada MHP olmaz ise kiminle iktidarı elinde tutar sorusudur ki bu iki partiyi hareketlendirdi.

Sesleri duyuyorum ‘İYİ Parti Erdoğan ile bir araya gelmez’.

Türkiye siyasal tarihi böyle bir araya gelmezler le dolu.

20 Yıllık AKP ve doğal olarak tek adam rejimi olarak ifade edilen bu durumdan çıkış, sadece 6’lı masaya göre plan yaparak başarılacak bir durum değil.

Bütün karşıtları kucaklayacak, işçi sınıfının, kent ve kır yoksullarının, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin geleceğini içine alan daha geniş bloğa ihtiyaç var.

Yoksa AKP’den kaçanın İYİ Partide baraj oluşturması Erdoğan’ın gitmesine değil, adil barıştan, halkların kardeşliğinden, demokratik devletten, özgürlüklerden yana olanların önüne konulan baraj olarak anlamakta yarar var.

Eyriboyun biraz öksüz kaldı

Geçtiğimiz haftalarda BEÜ Doktor Öğretim Üyesi Mustafa Eyriboyun ölümünün 1. yılında, Çaycuma Belediyesi ve ZOKEV tarafından son derece duygulu anların yaşandığı etkinlikle anıldı.

Bende etkinliği katıldım. Eyriboyun hocamızla yıllardır tanışıyorduk ama özellikle pandemi dönemi benim teknik konularda ihtiyaç nedeniyle daha sık sık üniversitede ki ofisinde bir araya geldik.

Unutmuyorum Mustafa hocam benim büroya (Susma) geldi o anda bilgisayar açık ve ekranda XP logosu dönüyordu. Hemen telefonunu çıkardı, “Bahaddin kusura bakmaz isen bunu çekmem lazım”dedi.

Aslında benim asıl teknik zorluklarımın nereden geldiğini de o ziyarette görmüş oldu.

Neyse konu ben değilim ama girişi böyle yaptım.

Dedim ya Çaycuma Belediyesi’nin ZOKEV’le ortak düzenlediği etkinlik ve yaşanan duygusallıklar.

O etkinlikte Zonguldak Çevre Koruma Derneği Başkanı Ahmet Öztürk’ün yönettiği söyleşide, BEÜ Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Ekmekçi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisat Fakültesi Doktor Öğretim Üyesi Fevzi Engin ve Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kürşat Coşgun konuşmacı olarak yer aldı.

Etkinlik alanına daha doğrusu salona girince ilk aradığım, orada olması gereken Eyriboyun hocamızla gerçekten çok hikayesi olduğuna inandığım, benimde çok kıymet verdiğim, büyüğümüz, tarihsel -siyasal geçmişimizde önemli yeri olan ve emek-işçi sınıfı ve politik gelişmeler konusunda çok çaba sarf eden değerli araştırmacı yazar Erol Çatma yoktu.

O anda düşündüm, Sayın Kantarcı ve ZOKEV böylesi önemli-değerli bir etkinlik düzenlerken neyi öne almıştı.

Akademik, entellektüel, bilimsel vb. yanını mı? ama o da değil, daha çok da konuşmacılar geldi gittiler onun o ‘soğuk’ yüzünün altında yatan sıcak, insani yanına vurgu yaptılar.

İşte orada dedim ki o zaman Erol Çatma neden burada yok?

Eminim Erol Çatma, Mustafa hocamdan çok şey öğrenmiştir. Ama şundan da eminim Mustafa hocamda Çatma’nın yaşam hikayesinden, aile bağlarından ve Çatma’nın ortaya çıkardığı değerler konusunda, azminden, mücadele ruhundan mutlaka aldıkları vardır.

O gün değil ama ertesi gün Erol ağabeyi aradım. Ve sordum.

Verdiği cevap beni çok üzdü.

Düzenleyenler ve Dilek hanım adına. Bu durum, yani Mustafa hocamızın anması, kişisel değilse, düşünsel farklılıklara rağmen Çatma’sız yapılarak, yaşayanlar mutlu olmuş olabilir ama, Mustafa hocamın bir yanı orada öksüz kaldığına inanıyorum.

Bu tür zamanlar, bu tür anmalar kişilerin kendi isteklerinin değil, yaşanmış değerler üzerinden objektif yürürse bir anlamı ve pazılın parçaları tamamlanmış olur yoksa, pazıl sürekli yarım kalmaya mahkumdur.

Son söz; 1989’da 1.Sayısı yayınlanan İşçi Yaşamı’ dergisinin üst başlığı ile noktalayalım “İşçiler aydınlansın, aydınlar işçileşsin

Sağlıcakla kalın

Reklam