Yaklaşık üç ay önce AKP’de önemli değişiklik yaşandığını il yönetiminin değiştiği ve iyi okunmalı diye yazmıştım.

Birincisi İl Başkanı olarak atanan Muammer Avcı, diğeri ise örgütlerden sorumlu olarak göreve gelen Mustafa Çağlayan.

Önce iyi okunmalı dan başlayayım.

Zonguldak Merkez siyasetinde uzun süredir.90’lı yıllardan sonra kentte iki hegemon tip öne çıktı.

Biri güçlü Belediye Başkan tipi, diğeri ise Milletvekili hakimiyeti.

Örnek olsun;

Güçlü figür belediye başkanı bulunur, parti rozeti takılır, seçim alınır ve örgütsel fayda bunun üzerinden yürür.

Böyle olunca da güçlü belediye başkanı seçilinceye kadar o partinin adamı, seçildikten sonra aslında bağımsız hareket eden, sadece diplomasi gereği partiyi nazikçe tanıyan ve partide daha çok, iş istihdam ve ufak tefek giderleri karşılamada değerlendirilen bir işlev görmeye başladı.

İkinci hegemonya ise; Milletvekili tipi. O da, örgütü oluşturur, kendini koruyacak, kollayacak ama (!) kendine karşı da örgütlenme vb. gibi yapmayacak bir örgütsel yapılanma yapan çalışma.

Böyle olunca, yani hesapta genel başkanı temsil noktasında olması gereken il başkanı formal olarak seçilir, ve belediye ilişkileri de bozmayacak kadar işleri yürütür hale gelir, bir anlamda dükkanı aç, akşam kapat fazlada iş yapmana gerek yok.

Gel zaman git zaman bu iki hegemonya yarışı kızıştı.

Çünkü Milletvekilleri sürekli yerini korumak için, genel merkez düzeyinde ‘Belediye başkanları 5 yıllığına seçiliyor, görevini bırakırsa halka verdiği sözleri yerine getirmemiş oluyor, o nedenle Belediye Başkanları herzaman görevlerine devam etmeli ki bende kurguladığım örgütte yeniden gelecek dönemi koruyayım.” diyen bir anlayış gelişti.

Önceden İl Başkanı otorite idi, Milletvekilleri, belediye başkanları ona tabi olurdu.

Son yıllarda bu durum değişti. Ve borusunu öttüren, güçlü olan örgütü yönetmeye, yönetecek kadroları arayıp bulmaya yönelik ustalıklar geliştirdiler.

Buna da ‘uyumlu’, ‘sesiz’, “politik ve teorik olarak zayıf’, ‘vitrin’ tipler türemeye, hatta öyle oldu ki, basının önünde basın toplantısı bile yapmaya cesareti olmayan örgüt liderleri türedi.

Bu geleneği ilk bozan bence İYİ Parti oldu. Valilik, Kaymakamlık, yani yönetme deneyimi olan kendine her yönden güvenen, Yavuz Erkmen’i İl Başkanı yaparak değişime adım attı.

Erkmen’den önce İYİ Parti’nin nerelerde olduğunu, sokakta nasıl tartışıldığını hepimiz biliyoruz.

İkinci adım bu kez daha da güçlü olarak AKP’de gerçekleşti. AKP’nin İYİ partiden önemli farkı İl Başkanı Muammer Avcı’nın genç kuşak ama, babadan dolayı geleneksel İslami kökenden (Refah Partisi), yani siyasal bir tecrübeden geliyor oluşu ve partinin güncel ruhu gereği tek adama bağlı ve onun tüm gücünü örgüt üzerinde hissettirmesi.

Diğer güçlü ikinci tipi ise Mustafa Çağlayan, tanıdığım kadarıyla ideolojik formasyon olarak, politik ve pratik tecrübeye sahip, ekip işini iyi bilen bir ikili oldular.

Pusula Gazetesi Sahibi Kıymetli Ali Rıza Tığ kardeşim sürekli Muammer Avcı ile ilgili yazıyor ya, “Niye vekilleri aramamış, niye onları yanında götürmemiş türünden’ işte taşlar yerine otursun diye. “Patron benim, ben ne dersem o olur’ demek için.

Basına yansıyan son fotoğraf bunu çok güzel ifade ediyor. Milletvekilleri ve merkez Belediye Başkanı İl Başkanı Muammer Avcı başkanlığında yönetim Kurulu Toplantısı yaptı. Nokta.

GMİS’te Yangından mal kaçırır gibi kongreler gerçekleşti

 İnsan yazmadan edemiyor, bölgenin işçi sınıfı mücadelesinde, emeğin-alınterinin ve ekonominin belkemiği TTK’ya bağlı işyerlerinde örgütlü GMİS şube kongrelerini bitirdi. Uğruyoruz, çaylarını, kahvelerini içiyoruz.

Tamam bir kahvenin kırk yıl hatırı olur.

Ama Sayın Hakan Yeşil ve Genel Merkez Yönetimdeki arkadaşlar. Bu ne hız.

Yangından mal kaçırır gibi jet hızıyla üstelik tüm kongrelerde neredeyse Genel Başkanın konuşması kes yapıştır, noktasına kadar aynı. Bölgeler arasında hiç mi farklı sorunlar yok.

Ayrıca en tuhaf olanı ise kongrelerde ilgili bölgenin, siyasetçisi, muhtarı, meslek kitle örgütü temsilcileri, belediye başkanı gibi konuklardan bir haber, gerçekleşen kongrelerle ne yapılmak isteniyor.

Madenciyi, toplumdan, kentten koparmak, işyerlerine hapsetmek mi acaba.

Örneğin son olarak Karadon kongresi Kilimli’de değil de Muslu’da gerçekleşmiş.

Çok ilginç dersiniz ki Eren Enerji Kongre yapıyor. Kilimli’de salon mu yok. Madenciyi kentten, siyasetten ,toplumdan koparmak 14 Ekim’de meydana gelen Amasra iş cinayetine davetiye çıkarmaktan başka bir işe yaramaz, 42 Madenci yaşamını yitirir ve maden işçisi hiç birşey olmamış gibi işine gider.

 İşte bu sizin eseriniz.

İşçi sınıfı tarihi sizlerin gibi davranan, ismi unutulan yöneticilerle dolu. Unutmayın liderlik, sınıf kavgası, hafızalardan silinmeyen her an yaşayan Denizer’ler, Kemal Türkler’ler gibi mücadele yapanlarla anılır, kazanılır.

Sağlıcakla kalın

Reklam