Zonguldak Çaycuma İlçesi’nde OSB Faaliyet Gösteren Nersoy Tekstil işçileri Hak-İŞ’e Bağlı Öz-İplik İş Sendikasına üye olan işçilerin işten atılması nedeniyle Ağustos Ay’ından bugüne Fabrika önünde direnişlerini sürdürüyor. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) Genel Sekreteri, Ali Öner, sosyalmedya hesabından konuyla ilgili değerlendirme yaptı.

Öner yaptığı değerlendirmede; “Her yerde olduğu gibi Zonguldak Çaycuma’da da Nersoy Tekstil’in patronu, çalışma yasalarına aykırı olarak ve çalışma yaşamını düzenleyen yasaları çiğnemekten kaçınmamakta, sahip olduğu fabrikadaki işçilerin sendikaya üye olmasını engellemeye çalışmakta, sendikalı işçileri ise işten çıkartmaktadır.”dedi

Konuyla ilgili şu bilgilere yer verildi, “ Zonguldak Çaycuma’da Nersoy Tekstil Firmasının küçülme bahanesiyle işten çıkartılan ve sendikal hakları engellenmeye çalışılan işçileri Ağustos ayında Çaycuma’da direnişe geçmişlerdi.

Bu direniş, üç aydan beri çıkarılan zorluk ve engellemelere rağmen sürüyor. İşçiler, küçülme bahanesiyle kendilerinin işlerine son verilmesine rağmen kendilerinden sonra yeni işçi alımlarının yapıldığını fark ettiler ve bu durumu da protesto ettiler.

Söz konusu işçilerin işten çıkarılmalarının nedeni sendikaya üye olmaları ve sendikal hakları için mücadele etmeleridir.

Her yerde olduğu gibi Zonguldak Çaycuma’da da Nersoy Tekstil’in patronu, çalışma yasalarına aykırı olarak ve çalışma yaşamını düzenleyen yasaları çiğnemekten kaçınmamakta, sahip olduğu fabrikadaki işçilerin sendikaya üye olmasını engellemeye çalışmakta, sendikalı işçileri ise işten çıkartmaktadır.

Bunun dışında işçiler, çalışma saatleri sırasında tuvalete gitme gibi zorunlu ihtiyaçlarının bile mümkün olduğunca engellenmeye çalışıldığını, ücretlerinin düşük düzeyde tutularak düşük ücretlerle fazla mesaiye zorlandıklarını ve izne çıkmalarının da engellenmeye çalışıldığını açıkladılar.

Hatta kadın işçilerden hamile olanların hamilelik iznine bile zorluklar çıkarıldığı da işçiler tarafından dile getirildi.

Bunun dışında işçiler sürekli olarak baskı, psikolojik şiddet ve mobbinge uğrayıp aşağılandıklarını ve hakarete uğradıklarını dile getirdiler.

Özellikle kadın işçilerin daha çok aşağılandıklarını cinsel tacize maruz kaldıklarını, patronun işçilerin sendikalı olup olmadığını anlamak için e-devlet şifrelerini istediğini söylediler.

Bu koşullara direnen ve sendikaya üye olan işçiler ise işten çıkarılmakla tehdit edilmekte ve işten çıkarılmaktadırlar.

Ancak bütün bu baskılar, direnen işçilerin mücadelesini ve direnişini önleyememiştir.

Nersoy Tekstil’in patronun baskılarına karşı direnen, sendikalı olduğu için işten çıkarılan Hak İşe bağlı Öz-İplik İş Sendikasına üye olan işçileri, seslerini kamuoyuna daha fazla duyurabilmek ve haklarını daha iyi koruyabilmek için eylemlerini İstanbul’a taşıdılar.

İşçiler, burada patronlarının Bağcılar’daki başka bir fabrikasının önünde bir araya gelerek direnişlerini İstanbul-Bağcılar’da da sürdürmeye ve burada da açıklamalar yapmaya başladılar.

Sonuç olarak Nersoy Tekstil’in işçilerinin yaşadığı acılar sadece onlara özgü olmayıp, birçok fabrikada ve işyerinde benzeri olaylar yaşanmaktadır.

Bugün, işçilerin yeni haklar ve kazanımlar elde etmeleri şöyle dursun ellerindekini bile korumakta güçlük çektikleri, sermayenin işçilerin ve çalışanların haklarına her yerde saldırmaktan kaçınmadığı bir gerçektir.

İşçi ve emekçiler için bu acı gerçeklerin yaşanmasının en önemli nedeni, işçilerin büyük bir bölümünün örgütsüz olması, Türkiye genelinde devrimcilerin, devrimci parti ve örgütlerin yeterince ve gerçek anlamda örgütlü olmamalarıdır.

Bunun yanında sendikal mücadelenin, işçi sınıfının bilinçli ve örgütlü sınıf mücadelesinin yerli ve yabancı sermaye karşısında büyük bir gerileme içine girmiş olmasıdır.

Türkiye’de 12-Eylül askeri darbesinden sonra yürürlüğe konulan sermaye yanlısı 24 Ocak kararları sonrasında 12 Eylül darbesinin getirdiği baskı ve kısıtlamalardan da yararlanarak işçi sınıfının haklarında görülen gerileme, sonraki dönemlerde de sürmüştür.

ANAP İktidarının son dönemlerinde ve 1990’lı yılların başlarında işçi sınıfın mücadelesinin yeniden ayağa kalkmaya başlamasına rağmen, bu seferde Sovyetler Birliği’nin yıkılışı ve Varşova Paktı’nın dağılması sonrasında hızla gerilemeye başlamıştır.

Dünya ölçeğinde görülen sosyalizme duyulan inancın azalması, ülkemizde de etkisini göstermiş, bu da sermayenin her yerde olduğu gibi Türkiye gibi ülkelerde de işçi sınıfının kazanılmış haklarına ve kamusal ekonomiye karşı büyük bir saldırıya geçmesine neden olmuştur.

AKP’nin iktidara gelmesinden sonra ise son 20 yılda işçi ve emekçilerin örgütsüz hale getirilmesi ve kamusal ekonominin yağmasında en uç noktalara gelinmiştir.

Bunun yanında ülkenin zenginlikleri de giderek yerli ve yabancı sermayenin ve tekellerin kontrolüne verilmiştir.

Bu gelişmeler, bugün işçiler ve emeğiyle geçinenler için yaşanan sorunların en önemli nedenini oluşturmaktadır.

Kapitalizmin Türkiye ve dünya ölçeğindeki krizini aşmak ve gelişimini sürdürmek, işçi sınıfının daha yoğun bir biçimde sömürülüp, kamusal ekonomi ve kaynakların tekellerin ve tekelci sermayenin daha fazla yağma ve kontrolüne bırakılmasıyla sonuçlanmakta, bundan da en büyük zararı işçi sınıfının fabrikalarda ve madenlerde çalışan mavi yakalı işçileri görmektedir.

Bizim gibi sermaye ve teknolojik açıdan merkezi kapitalist ülkelere bağlı ülkelerde ise bu durum, emeğiyle geçinenler için daha acı ve korkunç sonuçlar doğurmaktadır.

Bu yüzden Türkiye’de hem işçi sınıfının tüm ülke çapında sınıf bilinci doğrultusunda devrimci bir mücadelenin bayrağı altında örgütlenmesi, bunun için de devrimcilerin de sosyalist bir mücadeleyi yürütecek devrimci bir güç merkezinde bir araya gelip örgütlenmeleri gerekmektedir. (Susma)