Zonguldak gündeminde adliye polis haberlerinin en yoğun göze çarpanlarından biri son günlerde meslektaşlarımızın da köşelerine ve gazete manşetlerine çektikleri konu halk dilinde kullanılan adıyla ‘Tefecilik’ konusu.

Yani buna yüksek faizcilik de diyebiliriz.

Tefecilik ile Faizcilik arasında ki teknik fark sonuçlarında tarafların karşılaştıkları uygulama.

Yüksek faiz resmi olabiliyor, bankalardan, kamu kurumlarına kadar işlem görebiliyor.

Yani bugün yaşadığımız zamanda istatistikler faiz oranlarının ne kadar yüksek-düşük olduğuna her gün rastlayabiliriz.

Bunun tefecilik ile ayıran yanı Tefeciliğin gayri meşru oluşu ve tefecilere kendini kaptıranların mafyatik davranışları ile anılır olması.

Yani faiz ve tefecilik kavramlarını çok da birbirinden ayırmadan meşru-gayrimeşru kazanç olarak ifade edebiliriz.

Önceki günlerde Zonguldak’ta tefecilik operasyonu yapıldı.Göz altına alınanlar. Tutuklananlar var.

Z Haber Genel Yayın Yönetmeni meslektaşımız sevgili Atilla Öksüz’ün köşe yazısında yazdığı ilginçliklerde var Öksüz; “Elini kolunu sallaya sallaya gezenler var. Bazılarının çok ilginç bağlantıları var. Bu şehirde makamlarda gezenler, belediyelerde kolay yoldan iş bulanlar, bazı makam sahipleri ve siyasiler tarafından ödüllendirilenler tefecilik yapıyor. Bunca ihtiyaç sahibi, donanımlı insanlar varken nasıl oluyor da böylesi pis işlerle uğraşanların önü açılıyor?”demiş.

İşte buradan devam edelim.

Tefecilik, cinayet haberleri, uyuşturucu operasyonları, kadın şiddeti vb.

Tüm bunlar politik konular olarak değerlendirebilirsek o zaman taşlar yerine daha rahat oturacak.

Bu sorunlar bir anlamda siyasal iktidarların ülkeyi yönetememesinden kaynaklanan bir ekonomik krizin ortaya çıkardığı sonuçlar dememiz daha doğru olur.

Yaşanan fiyat artışları, alım gücündeki ücretlerdeki düşüş, işsizlik bir çok konuyu da ekleyerek gidebiliriz.

Tüm bunların üstünü örtecek klasik bir yol olarak Savaşı koyabiliriz. İçte iktidar yönetememe krizine girdiğinde bizim ülkemizde gelenek halini alan (Geçmişte 10 yılda bir darbelerde bu nedenle olurdu) bu durum dışarı da Savaşı gerekçe gösterecek adıma ihtiyaç olunur.

İçeride de Faiz-rant, zam, zulüm hareketleri Savaş dışarıda ‘Terör’ olarak karşımıza çıkarken içeride, ekonominin kemerlerinin sıkılması, baskı, sindirme olarak, karşılığında ‘Vatan Millet’ duygularıyla var olan duruma nefes aldırmak. Alınır mı o başka bir sorun.

Demokratik siyasetin rolü burada daha güçlü devreye girmez ise Savaş bizi daha da yoksullaştıracak, işsiz bırakacak, iflasa sürükleyecek, yıkım yaratacak.

Bu sonuçları itibariyle daha çok faiz, daha çok uyuşturucu, daha çok kadın cinayeti demektir.

Buradan çıkış Barış diyenlerin seslerinin Savaş diyenlerden daha yüksek ve daha cesaretli çıkmasına bağlı.

Çünkü 2023 Yılı seçimlerinin iki bloktan oluşmadığı, farklı bloklaşmaların yer aldığı demokrasi, özgürlükler, insan hakları, inanç, ibadet özgürlüklerini içine alan daha demokratik bir Türkiye’nin nasıl olmalı sorusu henüz çözülmüş bir durum değil.

Cumhur İttifakı-Millet İttifakı kavgası diğer blokları örter duruma geldiğinde ortaya çıkacak tablo bugünden çok farklı olmayacağını tarihsel geçmişimiz bize çok örneklerle gösteriyor.

Demokrasi güçleri, sosyalistler, devrimci-demokratlar yaşanan süreci doğru ve cesaretli ortaya koymazlar ise gelecek bugünden daha iyi olmayabilir.

Bir tarihsel yaşanmışlıkla devam edeyim.

Durumu, ülkenin geldiği aşamayı, dünyadaki yerini anlayamaz isek yapacak fazla bir şey yok.Tüm olanları adli bir olaymış gibi yorumlayabiliriz.

Türkiye Komünist Partisi (Tarihsel TKP) Genel Sekreteri İ.Bilen 29-30 Haziran 1976 tarihinde Berlin’de toplanan Avrupa Komünist ve İşçi Partileri konferansında yaptığı konuşmada “Partimiz, Türkiye’de anti-emperyalist, demokratik hareketlerin güçlenmesinin objektif koşullarından doğduğuna, zıtların gittikçe sivrileştiği ne..Türkiye’nin Emperyalizmin Zayıf noktası olduğuna inanıyor.”

TKP Genel Sekreteri aynı fikri 1977’de gerçekleşen parti konferansında sunduğu Merkez Komite raporunda da yineliyor.

Ve o gün İ.Bilen, yine MK üyesi olan R.Yürükoğlu’na konuyla ilgili çalışmasını öneriyor. Çalışma sonunda ortaya “Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye” adlı bir broşür çıkıyor.(1978)

Biz o günkü yaşımız ve ilişkilerimizden o broşüre ulaşamamıştık, daha sonra ki yıllarda okuma fırsatı bulduk.

Bugün o broşürün yani “Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye” kitabını okumak, bugünü ve geleceği anlama da fayda sağlayacağına inanıyorum.

Bugün hala ‘Savaş’ diyenlerin sesi daha yüksek çıkıyorsa, bunda bir sorun var demek.

‘Barış’ demenin korkutucu ruh halin[1]den kurtulmamıza ihtiyacımız var.

Yoksa daha çok, cinayetler, ‘Terör’ eylemleri, sınır ötesi operasyonlar görüp, çok açlık, yoksulluk, işsizlik göreceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın

Sağlıcakla kalın