6 Şubat’ta Kahraman Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremlerin ardından ortaya çıkan bu acı manzara karşısında tüm ülke insanı bir anlamda büyük bir imtihandan geçiyor. Siyasal iktidar ve erki elinde bulunduran taraf 20 Yıllık yıkımı kendi üzerinden atmak için çabalarken, toplumsal muhalefet AKP İktidarının asıl bu enkazdan çıkamaması konusunda seslerini yükseltmeye başladı.

Dünyada Faşist, otoriter, baskıcı diktatörlerin en çok ve en iyi kullandıkları kitle hareketleri olarak spor özellikle futbol ve stadyumları bu kez iki taraf kullanmaya yapılan maçlarda bir yandan ‘Hükümet istifa’, derken, iktidar kendi bloğunda, karşılaşmalı maçlar organize ederek, deprem bölgelerine ‘yardım‘ gerekçesi ile stadyumları ‘milli birlik’ duygularıyla manipüle etmeye çalışıyor.

Aslında erki elinde bulunduran İktidar Bloğu ile, karşısında muhalefet eden blog bir anlamda da aynı silahları kullanarak bu krizden çıkmak istiyor.

Toplumsal muhalefetin geçmişte de kullandığı stadyumların ayağa kalması, o dönemlerde ‘Şike’ diye gündem gelen, daha sonraları Gezi Ayaklanması sırasında, ‘Beşiktaş Çarşı Grubu’ gibi aktivist grupların saha çıkması bugün aynı şekilde depremde yeniden kurtuluşun habercisi gibi gündemimize girdi.

Bu tarz kitle hareketleri, doğal olarak Avrupa vb. dünyanın bir çok ülkesinde gördüğümüz en son İsrail’de hükümet karşıtı protestoları, yada ekonomik krizlerin getirdiği yükler nedeniyle meydanlara çıkan yüzbinlerin, yani halkın, demokrasi ve özgürlük isteyenlerin kendi hakları ve gelecekleri için itiraz ederek, en demokratik hareketleri yaşamın, her alanına yaymadığı sürece örgütlenmiş, hazır kıtalarla geleceğin daha iyi bir Türkiye’sini kuramayız.

Örneğin bu vb. olayı bundan çok kısa süre önce pandemi döneminde yaşadık.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Perşembe günü, 2020 ve 2021 ölüm istatistiklerini açıkladı. Buna göre, önceki yıllara kıyasla, pandeminin başladığı 2020 yılında 72 bin kişi, 2021 yılında ise 130 bin fazladan ölüm meydana geldi.

Bu, 2021 sonu itibarıyla COVID-19 bağlantılı yaklaşık 200 bin ölüm olduğunu gösteriyor.

Oysa Sağlık Bakanlığı, 2021 sonu itibarıyla COVID-19’dan ölenlerin sayısının 82 bin olduğunu öne sürmüştü.

TÜİK henüz 2022’de meydana gelen ölümlerle ilgili verileri açıklamadı. 27 Kasım 2022’de açıklanan son resmi veriye göre, Türkiye’de pandeminin başından beri ölenlerin sayısının 101.492 olduğu iddia edilmişti.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Güçlü Yaman’ın hesaplamalarına göre ise, 27 Aralık 2022 itibarıyla fazladan ölüm sayısı 319 bine ulaşmıştı. Şimdi depremde görünen tabloda bundan farklı olmayacağını bilmemiz gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti ve tüm siyaset kurumu, beklenen depreme yönelik gerekli hazırlıkları yapmayarak ve depremin ardından son derece geç müdahalede bulunarak resmi olarak 44 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine yol açtı.

Deprem bölgesinde görevlendirilen Şırnak Valisi Osman Bilgin, sadece Türkiye’deki gerçek ölü sayısının 150 binin üzerinde olabileceğini itiraf etmişti.

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin (HASUDER) depremin en sert vurduğu Hatay’a yönelik raporuna göre, “Yerel yöneticiler ve bazı akademisyenlerle yapılan görüşmelerde, yalnızca Hatay’da en az 60 bin kişinin enkaz altında kalarak yaşamını yitirdiğine ilişkin tahminler yürütülmektedir.” Dahası, deprem öncesinde ve sonrasında kaderine terk edilen kitleler, depremin üzerinden 22 gün geçmesine rağmen halen barınma ve temizlik gibi temel ihtiyaçlardan yoksun durumdalar.

Çocuklarda uyuz görüldüğü ifade edilirken, kalabalık yaşam koşullarının COVID-19 ve grip riskini arttırdığı belirtiliyor.

Bu ağır yükü taşıyacak ve sadece sorumluluğu AKP İktidar döneminin de ötesine geçecek yüzleşmeye, hesaplaşmaya ve sorumlularının bulunmasına yönelik bir toplumsal muhalefete ihtiyaç var.

TBMM’sinde ‘İmar Affı’na TMMOB Başta olmak üzere hukukçusundan, doktoruna kadar tüm meslek ve kitle örgütleri yaşanan süreçlerde sorumlu olanların açığa çıkmasına karşı topyekûn bir demokratikleşme için adım atmadıkça daha demokratik bir Türkiye yaratma şansımız olamaz.

Bugün yaşanan bu acı tablo bir yanda yaşanırken diğer yanda ülkenin içinde bulunduğu seçim atmosferi bu büyük imtihandan geçip geçmeyeceğimize bir anlamda karar verecek önemli bir imtihan olarak önümüzde duruyor.

İki Kutuplu Bloğun dışına çıkmayı, daha geniş toplumsal kesimleri kucaklamayı becermek, daha demokratik bir ülkenin ilk adımı olacak ve henüz yaşanan enkazın acılarını bir nebze olsun hafifletecektir. Aksi hepimizi bu enkazın altında bırakacağını unutmamalıyız.

Sağlıcakla kalın

Reklam