20 yıldır ülkemize bir karabasan gibi çöken tek adam yönetimi, son yaşanan deprem felaketiyle birlikte toplumda yeni bir sorgulama dönemini başlattı.

En nihayet halk; asıl felaketin deprem değil, bu ülkeyi yönetenlerin olduğunu anlamaya başladı.

Tüm diğer alanlarda olduğu gibi afet yönetimiyle ilgili devlet kurumlarının da nasıl işlevsiz, iş göremez bir halde ve liyakatsiz insanların elinde olduğunu gören toplum, kendi iç dinamiklerini harekete geçirmeden ülkenin bu karanlıktan çıkamayacağını gördü.

Doğada yaşanan bu deprem konuşulup, tartışılırken bir deprem de siyaset arenasında yaşandı. Siyaset bilimcilerin bile tahmin edemeyeceği şiddette gerçekleşen ve tüm ülkeyi etkisi altına alan bu siyasal deprem bir anlamda ezberleri bozdu, taşların yeniden yerine oturmasını sağladı.

Yaklaşık dört yıldır yapılan bir iş birliği ve son iki yıldır ete kemiğe bürünmüş bir siyasi ittifakın seçimlere iki ay kala dağılmasına sağduyu sahibi kitleler izin vermedi.

Yerel seçimlerle birlikte başlayan AK Parti (Cumhur İttifakı) karşıtı iş birliğinin tartışmasız mimarı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Yerel seçimlerde büyükşehirlerde seçimlerin kazanılmasında kuşkusuz İYİ Parti ve Genel Başkan Meral Akşener’in önemli katkısı olduğunu yadsıyamayız.

Ancak İYİ Partide tabanda tek adam yönetimine duyulan öfke ve tepki sonucu oluşmuş bir AK Parti karşıtı seçmen kitlesi olsa da tavanda dışarı yansıtılmayan bir iktidar mücadelesi olduğu gerçeğini de görmezden gelemeyiz.

Barış ve demokrasi mücadelesine sınıfsal yaklaşan siyasal grup ve kişilerin tüm demokrasi güçlerinin katılımıyla bir demokrasi ittifakı oluşması önerisine mevcut siyasi aktörlerin olumlu bakmadığını biliyoruz.

Kimilerinin vazgeçilmez prensipleri, kimilerinin kırmızı çizgileri bir yana özellikle de milliyetçi bir partiden kopanların ön aldığı bir parti olarak İYİ Parti’nin anlamsız çekinceleri, dayatmaları kimi zaman fay hatlarında sarsıntılara yol açsa da en son yaşanan depremle gerçek niyetler ve oynanmak istenen oyun açığa çıktı.

Henüz artçıların geçmediği bu deprem geniş kitlelerde çok büyük hayal kırıklıkları, öfke, kırgınlıklar yaratsa da Türkiye Siyaset tarihine önemli kazanımları olacaktır.

“Aman solculardan uzak durun, HDP ye yaklaşmayın, kazanacak aday olsun” türünden itirazlarına Akşener’in kişisel ikbal hesapları ve parti içerisindeki hakim güç olan ülkücü kesimin kaprisleri ve geleneksel alışkanlıkları da eklenince uzunca bir zamandır İYİ Partinin Millet ittifakında bir kambur oluşturmaya başladığı gözleniyordu.

Çok farklı siyasi partilerde görev yapmış deneyimli bir siyasetçi olarak Meral Akşener’in son Altılı Masa toplantısında ifade ettiği nezaketsiz, siyasi etiğe uygun düşmeyen, öfke dolu kırıcı sözleri anlık bir tepkiyle söylenmiş sözler değildi diye düşünüyorum.

İktidarın en çok korktuğu formül muhalefetin tek adayla cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmasıydı.

Ortak tek aday formülüne en uygun ve yakışan adayın Kılıçdaroğlu olduğu neredeyse toplumun çok önemli bir kesiminde kabul görmüş ve HDP dahil diğer tüm sol parti ve grupların desteğini alacağı bilinmesine rağmen Kılıçdaroğlu’nu kazanamayacak güçsüz aday olarak lanse etmeye çalışmanın iyi niyetle izahı mümkün değildir.

Son zamanlarda sermeye gruplarının ülkenin kaynaklarını haksız yere ele geçirmesi, emekçi kesimlerin giderek daha da yoksullaşmasına vurgu yaparak Kılıçdaroğlu’nun bu vurgun düzenine son verileceği, beşli çeteden yaklaşık 500 milyar doların geri alınacağı ve hesap sorulacağı, yolsuzluk yapanların yargılanacağına ilişkin ısrarlı ve kararlı açıklamaları birilerini rahatsız etmişti.

Bunları söyleyen Kılıçdaroğlu değil bir başkası da olsa aynı tür tezgahlar ona da kurulurdu.

Anlaşılan o ki; ülkenin tüm zenginlerine çöken sermaye çevreleri, bu imkanları kendilerine sunan Erdoğan ve ekibinin gidici olduğunu anlayınca kendilerinin yargılanmayacakları bir yönetim arayışına girdiler.

Bir yandan Millet ittifakında çatlaklar oluşturmaya çalışırken diğer yandan seçimlerin anahtar partisi durumunda olan HDP yi kapattırmaya, demokrasi güçlerinin desteğiyle Erdoğan’ın karşısına güçlü bir adayın çıkmasına engel olmaya çalıştılar.

Bu konuda da İYİ Parti içerisinde bir operasyonla Akşener’in çevresini kuşattılar.

İki Büyükşehir Belediye Başkanının adaylığında ısrar etmeleri boşuna değildir.

Şimdi de kendi tabanından gelen büyük tepki sonucu geri dönüşte aynı kişilerin Cumhurbaşkanı Yardımcısı olmalarını dayattılar.

Ama artık kimin, kime, neyi, hangi amaçlarla dayattığını aklı selim herkes görmüştür.

“Bir musibet, bin nasihatten iyidir.” Diye halk deyişi vardır.

Aslında Meral Hanım bu son hamlesiyle siyaseten harakiri yapmıştır.

Bunu Milletvekilliği seçimlerinde İYİ Partinin alacağı oylarda göreceğiz.

Öte yandan tüm barış ve demokrasi güçlerinin ortak bir amaç uğruna birlikte mücadele geleneğini bir kez daha uygulama olanağı sağlamıştır.

Yani demem o ki; sorun CHP ile İYİ Parti ya da Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener arasında bir iktidar sorunu değildir.

Kavga; emekten, halktan yana demokrasi güçleriyle kapitalist sistemin azgın sömürü düzenini sürdürmek isteyen karanlık güçlerin kavgasıdır.

Bu kavga ezilen halkla, zalimlerin kavgasıdır,

Bu kavgada bizim tarafımız barış ve demokrasiden yanadır.

Reklam