14 Mayıs tarihinde gerçekleştirilecek ve siyasi tarihimizin en önemli seçimleri arasında gösterilen Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Genel Seçimler öncesi Türkiye İşçi Partisi (TİP) Zonguldak’ta üç kadın Milletvekili adayıyla söyleştik

Susma: Öncelikle sizleri kısaca tanımak isteriz.

Fatma Kılıçarslan: 1963 Kdz. Ereğli doğumluyum. 30 yıldan uzun zamandır aile işletmemiz olan matbaada çalışıyorum. Mesleğe matbaa makineleri kullanarak başladım,yaklaşık 15 yıldır ise grafik tasarım alanına yoğunlaşıp bu alanda kendimi geliştiriyorum. Emekli olduğum günden beri de aile işletmemizde çalışmaya devam ediyorum. Türkiye İşçi Partisi Zonguldak 1. Sıra milletvekili adayıyım. Emekçi arkadaşlarımın sesini duyurabilmek için bu mücadelenin içerisindeyim.

Dilan Gülle: 1997 Zonguldak Merkez doğumluyum. Akademik hayatıma Zonguldak’ta devam ediyorum. Üniversiteye başladığım yıllardan itibaren kadınların eşitlik, özgürlük, adalet mücadelesini büyütmek için farklı platformlarda yer aldım. Bu tecrübelerimden faydalanarak hem öğrenci arkadaşlarımın hem kadın arkadaşlarımın mücadelelerini kendi mücadelem ile birleştirip onları temsil edebilmek için çalışmalar yürütmekteyim. Türkiye İşçi Partisi Zonguldak 3. Sıra milletvekili adayıyım.

Türkan Baytekin: 1965 Kdz. Ereğli doğumluyum. Meslek hayatıma Belediye Muhasibi olarak başladım. 2010 yılında emekli olana kadar çeşitli kamu kurumlarında çalıştım. İzmit Belediyesindeki görevim sırasında Tüm-Bel-Sen Şube Sekreterliği görevini yürüttüm. Emekçi arkadaşlarımı ve sendikal mücadelelerini temsil edebilmek için, seslerinin daha yüksek çıkmasına katkı sağlayabilmek adına Türkiye İşçi Partisi Zonguldak 4. Sıra milletvekili adayıyım.

Susma: Türkiye İşçi Partisi yakın dönemde seçimlere yönelik “Halkın Kırmızı Çizgileri” başlığıyla bir deklarasyon yayınladı. Bu deklarasyonda Türkiye’de köklü bir dönüşüm tarif ediliyor. Bu dönüşümler için gereken enerjinin seçime kadar kalan kısa sürede biriktirebileceğini düşünüyor musunuz?

Türkan Baytekin:Halkın Kırmızı Çizgileri bizim için yeni bir deklarasyon değil. TİP’in yeniden kurulduğu günden beri üzerinde hassasiyetle durduğumuz politikalarımızın bir sonucu, bunların ön plana çıkartılıp birleştirilmesiyle kamuoyuna sunduğumuz bir sonuç. Halkın Kırmızı Çizgilerini incelediğimizde örneğin bunların arasında temel hakların ücretsiz sağlanması var. Bu TİP’in sadece bu deklerasyon yayınlandıktan sonra savunduğu bir konu değil. Bizim için tüm yuttaşların insanca yaşayabilmesi için sağlanması gereken temel haklar her zaman mücadele konusu olmuştur ve bu temel haklar üzerinden bir rant alanı yaratılmasını da kesinlikle kabul etmiyoruz. Sağlık, eğitim gibi alanlar yani daha salt bir anlatımla okullar ve hastaneler ticarethane değildir. İnsanların çaresizce tedavi aradıkları süreçlerden kar sağlamayı düşünmek bizim için tartışmaya bile açılmadan karşı konulacak bir konudur. Yani Halkın Kırmızı Çizgileri bizim ilk günden beri savunduğumuz ve sadece seçim sürecinde değil seçimden sonra da asla taviz vermeyeceğimiz konuların bütününü oluşturuyor. Bu yüzden seçim sürecine kadar olan kısa sürede sıfırdan enerji biriktirmekle alakalı bir kaygımız yok. Mücadelemizin şu anına kadar biriktirdiğimiz enerjinin bizi seçim gününde ileriye taşıyacağına dair inancımız tam. Aynı zamanda bu bizim için süregelen bir mücadeleler bütünü olduğu için seçimden sonrasında da aynı kararlılıkla ve ivmeyle biriken enerjiyi katlayarak çoğaltacağımıza eminim. Halkın Kırmızı Çizgileri Türkiye’deki bütün emekçilerin, kadınların, gençlerin,ekolojinin , barışın, laikliğin teminatıdır. Saray rejimi ile hesaplaşacak ve Halk’ın Kırmızı Çizgilerinden asla taviz vermeyeceğiz!

Susma: Türkiye İşçi Partisi Zonguldak’ta Milletvekili aday listelerinde 3 kadın adaya yer verdi. Bu ilimizdeki mv. Aday Listelerine kıyasla yüksek bir oran. Aday belirleme süreci partinizde nasıl yaşandı ve listelerdeki kadın ağırlığı sizin için sürpriz oldu mu?

Dilan Gülle:Aslında hayır bu bizim için hiç sürpriz olmadı. Türkiye İşçi Partisi Tüzük’ünde, seçilecek her yönetim kademesinde -eşit temsiliyet sağlanana kadar- %40, disiplin kurullarında ise en az %50 oranında kadın kotası uygulamasına yer veren bir partidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanıncaya dek kota uygulamalarını tavizsiz şekilde ve güncelleyerek sürdürmekte de kararlıyız aynı zamanda. Teoride savunduğumuz politikaları pratikte yerine getirme kararlılığımızın bir sonucuydu bu. Aynı zamanda ülkemizde her geçen gün toplumsal cinsiyet rolleriyle ev içi karşılıksız emeğe mahkum edilen kadınlar düşünüldüğünde kadınların siyaset sahnesinde kendilerine yer bulması en doğal ihtiyaçlardan birisiydi. Zengin erkekler kulübüne dönüşen bir meclisin kadınlar üzerine kararlar alması bizim kabul edebileceğimiz bir durum değil. Kadınların kendi haklarını kendilerinin savunmasına ve mecliste kendilerine yer bulmasına kadın mücadelesini güçlendirebilmek adına ihtiyacımız var. Bir gecede çekildiğimiz İstanbul Sözleşmesi bunun en büyük göstergesi. Kadınların her gün çeşitli şiddet türlerine uğradığı iş alanlarından tutun da ev içine kadar her alanda ezildiği ve emeğinin sömürüldüğü günümüzde mecliste kadınların sesinin kadınlar tarafından duyurulması gerekiyor.Bunun yanında Cumhur İttifak’ı içerisinde bulunan ve kadın düşmanlığından beslenen gerici kesimin laikliğe karşı duruşunun önünü kesebilmemiz ve kadınların Cumhuriyet’in kuruluşundan beri elde ettiği hakların elinden alınmasını engelleyebilmemiz için hem bu iktidardan kurtulmalı -ki öncelikli hedefimiz bu-  hem de meclisteki kadın vekil sayısını arttırmalıyız. Artık Türkiye’de kadınların siyasette bulunması bir seçenek değil mücadele başlığıdır. Her gün yaşam haklarımızın tartışıldığı ve ittifaklar içerisinde partilere peşkeş çekildiği  bu sistemde kendimizi ve haklarımızı koruyabilmek için mücadele etmek durumundayız. Bu ihtiyaçlar sonucunda Türkiye İşçi Partisinin tüm milletvekili adayları içerisinde 161’ini kadın adaylar oluşturmaktadır.

Tüm bunlarla beraber mücadelemizin kadın mücadelesi ile sınırlanmasını da kabul edemeyiz. Türkiye’de kadınların siyaset alanındaki varlığı sadece kadın haklarını savunmaya indirgenmek isteniyor. Hayatın her alanındaki sorunlar, tüm sosyolojik kesimlerden emekçilerin gündemlerinin de taşıyıcısı olmak gibi bir sorumluluğumuz var. Örneğin saha çalışmalarımızda, EYT başvuru sürecinde SGK emekçilerinin çoğu zaman karşılığı verilmeyecek şekilde mesaiye bırakıldığını dinliyoruz. Şap salgını döneminde köylerde görev yapan veteriner hekimlerin nasıl yalnız bırakıldığını dinliyoruz. Bu ve bunun gibi sömürünün gündelik biçimlerine karşı emeğin sesini yükseltmek bizim asli sorumluluğumuz. Sınıfsal olarak mevcut düzenin devamından yana tavır alan kadınlar olsak kadınların adalet mücadelesine katkı sunamayacağımızı düşünüyoruz.

Fatma Kılıçarslan:Aday belirleme sürecimizin temel mantık düzlemini bu çerçeveye oturttuk. Ama bunun yanında neden diğer kadın arkadaşlarımız değilde biz olduğumuz konusuna gelirsek biz kollektif bir bilinçle işleyen bir partiyiz ve bizim adaylık sürecimiz de yine yereldeki diğer arkadaşlarımızın istekleriyle oldu. Uzun uzadıya ve incelikle tarttığımız yerel dinamikler sonucunda bizim aday olarak seçilmemize dair öneriler geldi ve oy birliği ile kabul edildi. Bunun sonucunda biz de arkadaşlarımızdan aldığımız destekle hepimizin sesini duyurabilmek adına aday olduk. Bu süreçte hangimizin kaçıncı sıradan aday olacağımızı da hiç tartışmadık bile, bizim için önemli olan ortak aklın temsiliyetini sağlayacak olmamızdı. Bu konuda ülkemizde yaygın olan liste ve sıralama tartışmalarını gördükçe partimize ve mücadelemize kıskançlıkla sıkı sıkıya sarılıyoruz.

Susma: Kadınların siyaset yapma hakkının da ülkemizde artık bir mücadele başlığı olduğundan bahsettiniz. Peki son yıllarda kadınların iş hayatına katılım durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkan Baytekin: Kadınların iş hayatına emeklerinin karşılığını alarak dahil edilmesindenseiktidar ortaklarının deyimiyle fıtratlarına uygun bir şekilde ev içi emeğe mahkum edilmeye çalışıldığı ucube bir dönemden geçiyoruz. Kadınların iş hayatında kendilerine yer bulamaması ve kadınların eve hapsedilmesi için düzenli olarak 21 yıldır çalışan bir zihniyetle mücadele ediyoruz. Türkiye İşçi Partisi geçtiğimiz süreçte her zaman kadınların Türkiye’de yaşadığı sorunların bilincinde olan ve bunlara dair politikalar ve kampanyalar geliştiren bir parti olmuştur. Buna örnek vermek gerekirse tüm Türkiye’de kararlılıkla yürüttüğümüz bir Kreş kampanyamız vardı geçtiğimiz aylarda. Kadınların hatta ebeveynlerin iş hayatında kendilerine yer bulabilmesi için öncelikle düşündükleri konu çocuklarını gün içerisinde güvenle teslim edecekleri ücretsiz ve bilimle, akılla yönetilen eğitim kurumları bulmalarıdır. Bu ülkede yaşayan 13.3 milyon kadın çocuklarına bakmak zorunda oldukları için iş arayışına bile giremiyor. Pedagojik açıdan her çocuğun mutlaka faydalanması gereken bir hak olan kreşler rant alanı olmuş, özelleştirilmiş ve bunun sonucunda bütün ülke genelinde çocuklarımızın sadece %2.8’i kreşlerden faydalanabilir konuma gelmiştir. Bunun yanında bu özelleştirmelerin net karşılığını anlayabilmemiz adına son 15 yılda MEB’e bağlı kreşlerin neredeyse %80’inin kapatıldığını görüyoruz. Bu şekilde çocuklarımızın güvenilir ve ücretsiz olan kurumlara erişimlerinin önü kesilmiş, cemaatleremahkûm edilmişlerdir. Bunun yanında iş yerlerinin çalıştırdığı ebeveyn sayısına bağlı olarak gelişen kreş yükümlülüğünden kaçmak adına çalıştırdığı kadın sayısını düşük tuttuğunu ve kadınların iş hayatında kendilerine alan bulmalarının önünün kapatıldığını biliyoruz, görüyoruz. Biz bütün bu tutumların farkındayız ve kadınlara biçilen bu kaderi kabul etmiyoruz. Kadınlara tayin edilen bu yoksulluğu ve iş olanaksızlığını reddediyoruz. Düşünebiliyor musunuz kadınlara iş görüşmelerinde evli olup olmadıklarından, hamile kalmayı düşünüp düşünmediklerine kadar sorular sormanın normal olduğunu düşünen hadsiz bir düzenle mücadele ediyoruz.  Bunlar sadece ufak  örnekler. Geçtiğimiz 21 yıl içerisinde kadınlar düzenli geliştirdikleri politikalarla onların deyimiyle fıtratları gereği ev içine hapsedilmeye çalışılıyor biz bunları kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz!

Fatma Kılıçarslan: Bu durumla mücadele sadece bir seçim başlığı da olamaz, sonuç almamızı sağlayacak olan tek yol dayanışma ağlarımızı, kadın platformlarımızı, siyasi partilerimizi yani örgütlü gücümüzü geliştirmek ve yaygınlaştırmaktır.

Susma: Zonguldak halkına son olarak ne söylemek istersiniz?

Fatma Kılıçarslan:4 vekil ile TBMM’ye kattığımız değer ortadayken bunun sayısı arttığında meclisimizin kapısının yurttaşlara nasıl biraz daha açılacağını hayal etmelerini istiyoruz.

Seçim döneminde sürekli göreceğimiz ama seçimlerden sonra ulaşmak için bin bir zorluk çekeceğimiz, yurttaşları mecliste temsil etmek yerine meclis oturumlarına dahi kayıtsız kalacak vekiller devrini kapatmak gerekiyor. Bizimle aynı pazardan alış veriş yapmayan, Zonguldak’ın yok edilen doğasına bakıp uykusu kaçmayan,hayatında hiç toplu taşımayı kaçırırsa işe geç kalacağı için kaygılanmamış insanlar bizi temsil edemezler.

Dilan Gülle:Bir konuya da açıklık getirmek gerekiyor, Türkiye İşçi Partisi’nin baraj sorunu yok. Partimizin de bileşeni olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın toplam oyu %7 barajını geçtiğinde ittifak bileşeni tüm partiler barajı geçmiş oluyor. İttifakımızın toplam oyu ise son araştırmalara göre %15’e yaklaşıyor yani barajı yaklaşık 2’ye katlıyor. Burada geriye partimizin Zonguldak’ta milletvekili çıkartmak için yeterli oyu alması kalıyor. Son dönemde bölgemizde partimize yönelen ilgi ile beraber bunu başarmayı hedefliyoruz, yani yurttaşlar Zonguldak’ta yeterli oyu verdiği anda halkın adaylarının milletvekili olması önünde başka hiçbir prosedür yok.

Türkan Baytekin: Partimiz uzun süredir, mevcut seçim sistemi üzerine partimiz dışındaki uzmanlardan da katkı alarak derinlemesine çalışma yaptı. Ve ittifak bileşenleriyle beraber bu çalışmaların ışığında seçim stratejisini belirledi. Seçim stratejimizi belirlerken de önceliğimiz mevcut iktidarın yenilgiye uğratılmasıydı. O yüzden eğer bir seçim bölgesinde Türkiye İşçi Partisi seçime giriyorsa AKP karşıtı muhalefetin kaybetmesine sebep olmayacağını, muhalefet hareketinin çapını genişleteceğini görer

Reklam