
Kalabalık.
Şehirler kalabalık, sokaklar, yollar, hastaneler. Gülüşenler, ağlaşanlar, pes edenler, yenilmedim diyenler…
Ama bir yandan da onca kalabalığın içinde koskocaman bir yalnızlık.
Mutlu bir sofra, yanında sevdiklerin, sabahın ilk saatleri. Herkes kahkaha atıyor masada mevzu derin. Bir anda kalabalıktan kendini çekip sevdiklerinin gülümsemelerine bakıyorsun iyi ki diyorsun. Yıllar sonra o anıyı bir fotoğrafa bakar gibi hatırlayacağından bir haber. Yıllar geçiyor, büyüyorsun, bazen zorlanıyorsun bazen ne kolay oldu diyorsun. Bir bakmışsın orta yaşları da geçmiş yaşın, yolun yarısını geçeli zaten oluyor bir 30 yıl. Ama anıların hala dün gibi, sen hala o gülümsediğiniz sofradaki fotoğraf karesindesin. Belki de beyninin sana oynadığı bir oyun bu, böyle düşünüyorsun. Bir bakmışsın adı ‘hayat’mış. Doğuyorsun, ağlıyorsun mama veriyorlar. Büyüyorsun, okula gidiyorsun. Ya da gidemiyorsun. Bazen çocuk olmaktan nefret ediyorsun.
Yer; Bursa. 9 yaşında bir kız çocuğu. Teyzesiyle kalıyor. Annesi babası nerde bilinmiyor. Teyzesi kirayı ödemediği gerekçesiyle ev sahibi tarafından mahkemeye veriliyor bu sırada evden de pis kokular geliyor.(gerçek anlamda). Bunun üzerine eve gelen yetkililer görüyor ki ev çöp ev. 9 yaşındaki kız çocuğu bir odaya kilitlenmiş. 1 yıldır orda tutuluyor. Tedavi altına alınıyor, annesine ulaşılıyor ve ‘teslim’ ediliyor. Şimdiye kadar ilgilenmediği annesine. Teyze gözaltına alınıyor ve ‘serbest’ bırakılıyor. Sonra çocuğun devlet güvencesine alındığı bildiriliyor. Evet, devlet. Yaşadığı travma bir yana fiziksel açıdan toparlanması bile o kadar uzun sürecek ki bu çocuğun.
Bakın bu sadece 80 milyonluk ülkede bir örnek. Töre cinayetine kurban giden çocuklar, çocuk gelinler, yaşam hakkı elinden alınan kadınlar ve çocuklar… Saymakla bitmez.
Okumaya gittiği memlekette yurtta kalıp intihar eden gençler, borçtan başını kaldıramadığı için canına kıyan babalar, ölmek şiddet görmekten daha iyidir diyip hayata veda edenler. Kaçanlar, kurtulanlar, bir de ‘kurtulamayanlar’. Ülke gerçekten artık kocaman bir mezarlık.
Ben aslında bu hafta sokak hayvanlarına yapılan yardımlarla ilgili şeyler yazacaktım. Ama inanır mısınız hiç içimden gelmedi…
Sizin için bu hafta bir şarkım da yok, çünkü bu hafta yazdıklarıma uygun bir şarkı yok benim hafızamda. Bu arada; binbir türlü çirkinlikle içimizi parçalayanları, bizlere kendimizi sorgulatanları ben affetmiyorum. Umarım sizde affetmezsiniz.
Sevgiyle kalın…